Vazife malullüğü nakdi tazminat davası, görevini ifa ederken bir kaza, saldırı, hastalık veya benzeri bir olay sonucu beden veya ruh sağlığında kalıcı hasar oluşan kamu görevlilerinin veya askerlerin, devlet aleyhine açtıkları maddi tazminat davasıdır. Bu dava, 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun ve ilgili yönetmelik hükümlerine dayanarak açılmaktadır.
Vazife Malullüğü Nedir ve Kimler Kapsamındadır?
Vazife malullüğü, kamu görevlilerinin görev sırasında ya da görev nedeniyle başlarına gelen olaylar sonucu çalışma gücünde kayıp yaşamaları hâlidir. Bu malullük hali, yalnızca görevle ilgili olaylardan kaynaklanmalıdır. Askeri personel, polis memurları, kamu görevlileri ve jandarma personeli bu kapsama girer.
Malullük hali Sosyal Güvenlik Kurumu’nun sağlık kurulları tarafından tespit edilir. Görev dışı nedenlerle oluşan rahatsızlıklar veya kişisel kusurdan kaynaklı olaylar genellikle kapsam dışında kalır.
Nakdi Tazminat Hakkı Nasıl Doğar?
Nakdi tazminat hakkı, görev nedeniyle oluşan malullük durumunun belgelenmesiyle doğar. Bu kapsamda şu şartların sağlanması gerekir:
-
Malullüğe neden olan olayın görevle doğrudan bağlantılı olması
-
Kalıcı bir iş gücü kaybı veya bedensel/ruhsal hasarın tespiti
-
Olayla ilgili idari ya da adli soruşturmanın tamamlanmış olması
-
Sağlık kurulu raporu ile malullük oranının belirlenmiş olması
Bu şartların sağlanması halinde, kişi veya yakınları ilgili kuruma başvurarak nakdi tazminat talebinde bulunabilir. Talebin reddedilmesi halinde dava yoluna gidilir.
Tazminat Davası Hangi Mahkemede Açılır?
Nakdi tazminat talepleri idari işlem niteliğinde olduğundan, yetkili ve görevli mahkeme idare mahkemesidir. Dava açmadan önce idareye yazılı başvuruda bulunulmalı, bu başvuru reddedilirse ya da 60 gün içinde cevap verilmezse dava açma süresi başlar.
Dava süresi, idari başvurunun reddinden itibaren 60 günle sınırlıdır. Bu süre geçirildiğinde dava hakkı kaybedilir.
Vazife Malullüğü Tazminatı Nasıl Hesaplanır?
Nakdi tazminatın miktarı, malullük oranı ve görev unvanına göre değişir. 2330 sayılı Kanun’da belirtilen katsayılar esas alınarak hesap yapılır. Tazminat;
-
Malullük derecesi
-
Görev riski
-
Hizmet süresi
-
Olayın ağırlığı
gibi ölçütlere göre artabilir. Örneğin, yüksek riskli görevde yaralanan bir uzman çavuş ile masa başı memurun alacağı tazminat farklıdır.
Kimler Bu Davayı Açabilir?
Tazminat davasını doğrudan mağdur olan kişi açabilir. Şayet kişi vefat etmişse, kanuni mirasçıları yani eşi, çocukları veya anne-babası da bu davayı açma hakkına sahiptir.
Bazı durumlarda kişi kendi başvuruda bulunamayacak durumdaysa vasisi veya yasal temsilcisi de dava sürecini yürütebilir.
Tazminat Davası Açmak İçin Gerekli Belgeler Nelerdir?
Dava açarken sunulması gereken başlıca belgeler şunlardır:
-
Sağlık kurulu raporu (SGK veya yetkili hastaneden alınmış)
-
Olay tutanağı veya adli soruşturma evrakı
-
Görev belgesi ve personel bilgileri
-
İdari başvuru dilekçesi ve varsa red cevabı
-
Tazminat talebine ilişkin detaylı dava dilekçesi
Bu belgelerin eksiksiz ve doğru sunulması dava sürecinin sağlıklı ilerlemesi açısından hayati önem taşır.
Nakdi Tazminatla Birlikte Aylık Bağlanması Mümkün mü?
Evet. 2330 sayılı Kanun uyarınca, görev sırasında malul kalanlara yalnızca nakdi tazminat değil, aynı zamanda emeklilik veya malullük aylığı da bağlanabilir. Bu aylık, Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından yürütülür ve kişinin yaşam boyu gelir elde etmesini sağlar.
Bu nedenle, vazife malullüğü yalnızca tek seferlik bir ödeme ile sınırlı değildir. Aylık gelir ve diğer sosyal haklar yönünden de hak doğurur.

Vazife Malullüğü Nakdi Tazminat Davası Sıkça Sorulan Sorular
Vazife malullüğü nakdi tazminat davası nedir?
Vazife malullüğü nakdi tazminat davası, kamu görevlisi veya askerin görev sırasında veya görev nedeniyle bedensel ya da ruhsal zarar görmesi halinde, bu zararın maddi karşılığının devlet tarafından karşılanması için açılan davadır.
Kimler vazife malullüğü kapsamında nakdi tazminat talep edebilir?
Görev sırasında yaralanan asker, polis, jandarma, itfaiyeci gibi kamu görevlileri veya bu kişiler vefat etmişse eş, çocuk, anne-baba gibi yasal mirasçıları bu tazminatı talep edebilir.
Nakdi tazminat alabilmek için hangi şartların sağlanması gerekir?
Olayın görev sırasında veya görevden kaynaklı gerçekleşmiş olması, sağlık kurulu tarafından malullük oranının belirlenmiş olması ve olayla ilgili adli/idari soruşturmanın tamamlanmış olması gerekir.
Vazife malullüğü tazminat davası hangi mahkemede açılır?
Dava, kamu görevlisinin bağlı olduğu kuruma karşı idare mahkemesinde açılır. İdareye başvuru reddedildiğinde ya da 60 gün içinde cevap verilmezse dava süresi başlar.
Tazminat miktarı nasıl hesaplanır?
Tazminat miktarı, kişinin görev unvanı, malullük oranı, hizmet süresi ve olayın niteliğine göre 2330 sayılı Kanun’a uygun şekilde hesaplanır. Her derece için farklı katsayılar uygulanır.
Nakdi tazminatla birlikte aylık bağlanması da mümkün müdür?
Evet. SGK tarafından malullük oranı belirlenen kişiye, şartların oluşması halinde nakdi tazminata ek olarak malullük aylığı da bağlanabilir. Bu hak, kişinin geçimini sürdürmesini sağlar.
Tazminat başvurusu reddedilirse ne yapılabilir?
Red kararına karşı 60 gün içinde idare mahkemesinde iptal ve tam yargı davası açılabilir. Kararın iptali ve tazminatın tahsili birlikte talep edilebilir.
Tazminat davası ne kadar sürede sonuçlanır?
Davanın süresi mahkemenin iş yüküne göre değişmekle birlikte genellikle 8 ila 18 ay arasında sonuçlanır. Karar sonrası temyiz süreçleriyle bu süre uzayabilir.
Dava için gerekli belgeler nelerdir?
Sağlık kurulu raporu, olay tutanağı, görev belgesi, idari başvuru dilekçesi ve varsa red cevabı ile detaylı bir dava dilekçesi hazırlanması gerekir. Belgelerin eksiksiz olması süreci hızlandırır.

Vazife Malullüğü Nakdi Tazminat Davası Danıştay Kararları
DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU 2024/65 E. , 2025/11 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No : 2024/65
Karar No : 2025/11
BÖLGE İDARE MAHKEMESİ KARARLARI ARASINDAKİ AYKIRILIĞIN GİDERİLMESİ İSTEMİ HAKKINDA KARAR
Samsun Bölge İdare Mahkemesi Başkanlar Kurulunun 20/11/2024 tarih ve E:2024/12, K:2024/12 sayılı kararıyla;
Davacı … vekili Av. … tarafından, Samsun Bölge İdare Mahkemesi 4. İdari Dava Dairesinin 19/09/2024 tarih ve E:2024/1092, K:2024/1109 sayılı kararı ile Adana Bölge İdare Mahkemesi 3. İdari Dava Dairesinin 01/09/2024 tarih ve E:2024/144, K:2024/1000; İzmir Bölge İdare Mahkemesi 5. İdari Dava Dairesinin 23/05/2024 tarih ve E:2024/369, K:2024/976; İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 3. İdari Dava Dairesinin 26/12/2023 tarih ve E:2023/2079, K:2023/1696 sayılı kararları arasındaki aykırılığın giderilmesinin istenmesi nedeniyle,
“Aykırılığın, davanın reddi yolundaki Samsun Bursa Bölge İdare Mahkemesi 4. İdari Dava Dairesi kararı doğrultusunda giderilmesi gerektiği” görüşüyle, 2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun’un 3/C maddesinin 4. fıkrasının (c) bendi uyarınca dosyanın Danıştaya gönderilmesi üzerine,
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkimi …’ün açıklamaları dinlendikten sonra konu ile ilgili kararlar ve yasal düzenlemeler incelenerek gereği görüşüldü:
I- AYKIRILIĞIN GİDERİLMESİ İSTEMİNE KONU BÖLGE İDARE MAHKEMESİ KARARLARI :
A- SAMSUN BÖLGE İDARE MAHKEMESİ 4. İDARİ DAVA DAİRESİNİN E:2024/1092 SAYILI DOSYASINA KONU YARGILAMA SÜRECİ:
Dava konusu istemin özeti: Trabzon Adliyesi’nde zabıt katibi olarak görev yapan davacı tarafından, Kamu Görevlilerinin Geneline ve Hizmet Kollarına Yönelik Mali ve Sosyal Haklara İlişkin 2016 ve 2017 Yıllarını Kapsayan 3. Dönem Toplu Sözleşme’nin 28. maddesi uyarınca ilave bir derece ilerlemesinin yapılması istemiyle yapılan başvurunun reddine dair Trabzon Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi Adalet Komisyonu’nun … tarih ve … karar sayılı işleminin iptali istenilmiştir.
Trabzon İdare Mahkemesinin 22/05/2024 tarih ve E:2024/424, K:2024/606 sayılı kararının özeti:
Trabzon Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi Adalet Komisyonu Başkanlığında zabıt katibi olarak görev yapan davacı tarafından, 30/06/2015 tarihinde 657 sayılı Kanun’un 4/B maddesine göre sözleşmeli personel statüsünde göreve başladığı, 15/04/2023 tarihinde, 19/01/2023 tarih ve 7433 sayılı Kanun’un 3. maddesiyle eklenen 657 sayılı Kanun’un geçici 48. maddesine istinaden aynı Kanun’un 4/A maddesi kapsamında kadroya geçtiği, 2016-2017 yılı toplu sözleşme döneminde sözleşmeli olarak görevde bulunduğu, görev başlangıç tarihinden bugüne kadar bulunan hizmet sürelerinin memuriyette uygulanmakta olan derece ve kademe hesabında dikkate alındığından bahisle 23/08/2015 tarihli 3. Dönem Toplu Sözleşme hükümlerine göre ilave bir derece verilmesi istemiyle başvuru yaptığı, başvurusunun belirtilen tarihlerde Toplu Sözleşme maddesinde belirtilen sözleşmeli personel haricinde başka bir statüde sözleşmeli personel olarak görev yaptığından bahisle reddi yönünde tesis edilen Trabzon Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi Adalet Komisyonu Başkanlığının … tarih ve … sayılı kararı üzerine bakılan davanın açıldığı,
3. Dönem Toplu Sözleşme’nin “İlave derece verilmesi” başlıklı 28. maddesinde belirli bir tarih temel alınmak şartıyla ve o tarihte kadroya bağlı olarak çalışmakta olan ve daha önceden benzeri bir düzenlemeden yararlanmamış olan tüm kamu personeline bir derece verilmesinin öngörüldüğü, madde hükmünden yararlanabilmek için 657 sayılı Kanun’a göre aylık almakta olan personel olmak ve 15/01/2016 tarihinde görevde bulunmak gerektiğinin anlaşıldığı,
Bu durumda, 657 sayılı Kanun’un 4/B maddesi kapsamında sözleşmeli personel statüsünde görev yapmakta iken Kanun’un geçici 48. maddesi uyarınca 4/A maddesi kapsamında memur kadrosuna atanan davacının, 15/01/2016 tarihinde sözleşmeli personel olarak görev yaptığı açık olup 657 sayılı Kanun’a göre aylık almakta olan personel olmadığından 3. Dönem Toplu Sözleşmesi’nin 28. maddesi uyarınca ilave bir derece verilmesine ilişkin başvurusunun reddine dair dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı,
Öte yandan, Mahkemelerinin 16/05/2024 tarih ve E:2024/278, K:2024/574 sayılı kararı ile aynı davacının sözleşmeli statüde çalıştığı sürelerin 657 sayılı Kanun’un 4/A maddesi kapsamındaki kazanılmış hak aylık derece ve kademesinin tespitinde değerlendirilmesi yönünde karar verilmiş ise de, anılan kararın davacının memur kadrosuna geçirildikten sonraki döneme ilişkin maddi ve özlük haklarının tespiti ile ilgili olduğu, bu karara göre davacının geçmişe yönelik olarak toplu sözleşmede belirtilen tarihte 657 sayılı Kanun’a göre aylık alan personel olarak kabul edilmesi mümkün olmadığından dava konusu işlemde bu yönüyle da hukuka aykırılık görülmediği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Samsun Bölge İdare Mahkemesi 4. İdari Dava Dairesinin 19/09/2024 tarih ve E:2024/1092, K:2024/1109 sayılı kararının özeti :
İstinaf dilekçesinde öne sürülen iddiaların, Trabzon İdare Mahkemesince verilen kararının dayandığı gerekçeler karşısında yerinde ve kararın kaldırılmasına neden olacak mahiyette görülmediği gerekçesiyle, istinaf başvurusunun reddine kesin olarak karar verilmiştir.
B- ADANA BÖLGE İDARE MAHKEMESİ 3. İDARİ DAVA DAİRESİNİN E:2024/144 SAYILI DOSYASINA KONU YARGILAMA SÜRECİ:
Dava konusu istemin özeti: Mersin Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğü’nde iş ve meslek danışmanı olarak görev yapan davacının Kamu Görevlilerinin Geneline ve Hizmet Kollarına Yönelik Mali ve Sosyal Haklara İlişkin 2016 ve 2017 Yıllarını Kapsayan 3. Dönem Toplu Sözleşme’nin 28. maddesi uyarınca tarafına ek derece verilmesi talebiyle yaptığı başvurusunun reddine ilişkin Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğünün … tarih ve … sayılı işleminin iptali ve maruz kaldığı zararın yasal faiziyle birlikte tazminine karar verilmesi istenilmiştir.
Mersin 2. İdare Mahkemesinin 30/11/2023 tarih ve E:2023/1084, K:2023/1740 sayılı kararının özeti:
Davacının, 09/04/2012 tarihinde sözleşmeli olarak 657 sayılı Kanun’un 4/B maddesine göre sözleşmeli statüsünde göreve başladığı, 15/05/2023 tarihinde 657 sayılı Kanun’un 4/A maddesine göre kadrolu Devlet memurluğu statüsüne geçirildiği,
Uyuşmazlık konusu olayda, Kamu Görevlilerinin Geneline ve Hizmet Kollarına Yönelik Mali ve Sosyal Haklara İlişkin 2016 ve 2017 Yıllarını Kapsayan 3. Dönem Toplu Sözleşme’nin 28. maddesinde sözleşmeli personel statüsünde görev yapan personel sayılmadığı, 15/01/2016 tarihinde davacının 657 sayılı Kanun’un 4/B maddesi kapsamında sözleşmeli statüsünde görev yaptığı, henüz Devlet memuru olarak atanmadığı dikkate alındığında mevzuatta öngörülen 15/01/2016 tarihinde görevde bulunma şartını sağlamadığı anlaşıldığından tesis edilen dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı,
Öte yandan, dava konusu işlem hukuka uygun olduğundan, davacının bu işlem nedeniyle maruz kaldığı zararın yasal faiziyle birlikte tazminine yönelik isteminin de reddi gerektiği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Adana Bölge İdare Mahkemesi 3. İdari Dava Dairesinin 11/09/2024 tarih ve E:2024/144, K:2024/1000 sayılı kararının özeti:
3. Dönem Toplu Sözleşme’nin 28. madde hükmünden yararlanabilmek için 15/01/2016 tarihinde fiilen kamu görevlisi olarak çalışılması gerektiği,
Davalı idarenin, davacının 3. Dönem Toplu Sözleşme’nin 28. maddesine göre ilave bir derece verilmesi yolundaki başvurusunun; maddede anılan mevzuata tabi personel olarak 15/01/2016 tarihinde görevde bulunma şartını taşımadığı gerekçesiyle reddedildiği görüldüğünden, davacının sözleşmeli statüde çalıştığı sürelerin 657 sayılı Kanun’un 4/A maddesi kapsamındaki kazanılmış hak aylık derece ve kademesinin tespitinde değerlendirilip değerlendirilmeyeceğinin ortaya konulmasının gerektiği,
Danıştay Onikinci Dairesinin 05/02/2018 tarih ve E:2017/2604, K:2018/402 sayılı kararı ve 23/03/2017 tarih ve 2016/6676, K:2017/919 sayılı kararı ile; 657 sayılı Kanun’da yer alan düzenlemelerin, anılan Kanun’un 4/D kapsamında çalışan işçiler için uygulanması mümkün olmamakla birlikte, Kanun’un 4/B maddesi kapsamında görev yapan sözleşmeli personel ile 4/C maddesi kapsamında görev yapan geçici personel hakkında referans norm olarak uygulanabileceği tespitine yer verildiği, ayrıca Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun “657 sayılı Kanun hükümlerinin anılan Kanun’un 4/B maddesi kapsamında istihdam edilen sözleşmeli personel için doğrudan uygulanmasının söz konusu olamayacağı, ancak referans norm olarak dikkate alınabileceğine” dair 17/06/2013 tarih, YD İtiraz No: 2013/357 sayılı kararına vurgu yapıldığı,
Buna göre, düzenlemelerin birlikte değerlendirilmesinden; sözleşmeli personel iken sözleşmeli hizmet süresi kazanılmış hak aylık derece ve kademelerinin tespitinde değerlendirilmek kaydıyla kadrolu olarak atanan personelin, sözleşmeli ve kadrolu çalışma dönemlerinin bütün olarak değerlendirilmesinin gerektiği,
Bu kapsamda, 15/01/2016 tarihi itibariyla görevde bulunan davacının, sözleşmeli statüde geçen hizmet süresi memuriyette geçirilmiş gibi kabul edilerek, 3. Dönem Toplu Sözleşme’nin 28. maddesi hükmünden yararlandırılması ve başvurusu kabul edilerek başvuru tarihi itibariyla ilave bir derece alması gerekmekte iken, 3. Dönem Toplu Sözleşme’nin 28. maddesi uyarınca ilave bir derece verilmesine ilişkin başvurusunun reddine dair dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı,
Öte yandan hukuka aykırı bulunan dava konusu işlem nedeniyle davacının yoksun kaldığı özlük ve parasal haklarının, davalı idarelerce hesaplanarak, davalı idareye başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalı idarece davacıya ödenmesi gerektiği, gerekçesiyle istinaf isteminin kabulü ile istinafa konu idare mahkemesi kararının kaldırılmasına, dava konusu işlemin iptaline, dava konusu işlem nedeniyle davacının yoksun kaldığı özlük ve parasal haklarının, davalı idarece hesaplanarak, davalı idareye başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalı idarece davacıya ödenmesine kesin olarak karar verilmiştir.
C- İzmir Bölge İdare Mahkemesi 5. İdari Dava Dairesinin E:2024/369, İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 5. İdari Dava Dairesinin E:2023/2079 sayılı kararları da Ankara Bölge İdare Mahkemesi 3. İdari Dava Dairesinin E:2024/144 sayılı kararıyla aynı doğrultudadır.
II-İNCELEME VE GEREKÇE:
MADDİ OLAY:
Uyuşmazlıklarda, 15/01/2016 tarihinde 657 sayılı Kanun’un 4/B maddesi kapsamında sözleşmeli personel olarak görevde bulunan ve daha sonra aynı Kanun’a -7433 sayılı Kanun ile eklenen- Geçici 48. madde uyarınca memur kadrosuna atanan davacılar, Kamu Görevlilerinin Geneline ve Hizmet Kollarına Yönelik Mali ve Sosyal Haklara İlişkin 2016 ve 2017 Yıllarını Kapsayan 3. Dönem Toplu Sözleşme’nin 28. maddesi ile öngörülen ilave bir derece ilerlemesinden yararlandırılmaları istemiyle başvurularda bulunmuşlar, taleplerinin idare tarafından reddedilmesi üzerine açılan davalarda, aynı konuda verilen farklı nitelikteki kararların kesinleşmesi üzerine incelenen aykırılığın oluştuğu görülmüştür.
İLGİLİ MEVZUAT :
1- Türkiye Cumhuriyeti Anayasası:
D. Kamu hizmeti görevlileriyle ilgili hükümler
1. Genel ilkeler
Madde 128 – Devletin, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür.
Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir. (Ek cümle: 7/5/2010-5982/12 md.) Ancak, malî ve sosyal haklara ilişkin toplu sözleşme hükümleri saklıdır.
Üst kademe yöneticilerinin yetiştirilme usul ve esasları, kanunla özel olarak düzenlenir.
2- 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu
Kapsam:
Madde 1 – (Değişik: 30/5/1974 – KHK-12/1 md.; Aynen kabul 15/5/1975 – 1897/1 md.)
Bu Kanun, Genel ve Katma Bütçeli Kurumlar, İl Özel İdareleri, Belediyeler, İl Özel İdareleri ve Belediyelerin kurdukları birlikler ile bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlarda, kanunlarla kurulan fonlarda, kefalet sandıklarında veya Beden Terbiyesi Bölge Müdürlüklerinde çalışan memurlar hakkında uygulanır.
Sözleşmeli ve geçici personel hakkında bu Kanunda belirtilen özel hükümler uygulanır.
…
İstihdam şekilleri:
Madde 4 – (Değişik: 30/5/1974 – KHK-12; Değiştirilerek kabul: 15/5/1975 – 1897/1 md.)
Kamu hizmetleri; memurlar, sözleşmeli personel, geçici personel ve işçiler eliyle gördürülür.
A) Memur:
Mevcut kuruluş biçimine bakılmaksızın, Devlet ve diğer kamu tüzel kişiliklerince genel idare esaslarına göre yürütülen asli ve sürekli kamu hizmetlerini ifa ile görevlendirilenler, bu Kanunun uygulanmasında memur sayılır.
Yukarıdaki tanımlananlar dışındaki kurumlarda genel politika tespiti, araştırma, planlama, programlama, yönetim ve denetim gibi işlerde görevli ve yetkili olanlar da memur sayılır.
B) Sözleşmeli personel:
Kalkınma planı, yıllık program ve iş programlarında yer alan önemli projelerin hazırlanması, gerçekleştirilmesi, işletilmesi ve işlerliği için şart olan, zaruri ve istisnai hallere münhasır olmak üzere özel bir meslek bilgisine ve ihtisasına ihtiyaç gösteren geçici işlerde, Cumhurbaşkanınca belirlenen esas ve usuller çerçevesinde, ihdas edilen pozisyonlarda, mali yılla sınırlı olarak sözleşme ile çalıştırılmasına karar verilen ve işçi sayılmayan kamu hizmeti görevlileridir.
…
(Ek paragraf: 4/4/2007 – 5620/4 md.) Sözleşmeli personel seçiminde uygulanacak sınav ile istisnaları, bunlara ödenebilecek ücretlerin üst sınırları ile verilecek iş sonu tazminatı miktarı, kullandırılacak izinler, pozisyon unvan ve nitelikleri, (…) sözleşme fesih halleri, pozisyonların iptali, istihdamına dair hususlar ile sözleşme esas ve usulleri yurtdışı teşkilatlarında istihdam edilecek personel için ayrıca olmak üzere Cumhurbaşkanınca belirlenir. …
Derece yükselmesinin usul ve şartları:
Madde 68 – (Değişik: 12/2/1982 – 2595/5 md.)
A) Derece yükselmesi yapılabilmesi için:
a) (Değişik: 26/6/1984 – KHK 241/4 md.) Üst derecelerden boş bir kadronun bulunması,
b) Derecesi içinde en az 3 yıl ve bu derecenin 3 üncü kademesinde 1 yıl bulunmuş,
c) Kadronun tahsis edildiği görev için öngörülen nitelikleri elde etmiş,
d) (Mülga: 13/2/2011 – 6111/101 md.)
olması şarttır.
…
C) (Ek: 13/2/2011 – 6111/101 md.) Derece yükselmesi ile ilgili onay mercii atamaya yetkili amirdir. Müşterek kararla atanmış olanların derece yükselmeleri, ilgili bakanın veya yetkili kıldığı makamın onayı ile yapılır. Üst derece kadroya atanmış olup da kazanılmış hak ve emeklilik keseneğine esas aylık dereceleri daha aşağıda bulunanların (45 inci maddenin ikinci fıkrasına göre yapılan atamalar hariç), kazanılmış hak ve emeklilik keseneğine esas aylık derecelerinin yükseltilmeleri için, bu hâlin devamı süresince yukarıda belirtilen onay aranmaz.
Geçici Madde 48- (Ek:19/1/2023-7433/3 md.)
Kamu kurum ve kuruluşlarının merkez ve taşra teşkilatı ile bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlarda; bir yıldan az süreli, ayın veya haftanın bazı günleri ya da günün belirli saatleri gibi kısmi zamanlı çalışanlar ile yükseköğretim kurumlarının araştırma-geliştirme projelerinde proje süreleriyle sınırlı olarak çalışanlar hariç olmak üzere;
a) 28/11/2022 tarihi itibarıyla;
1) Bu Kanunun 4 üncü maddesinin (B) fıkrası,
…
uyarınca vizelenmiş veya ihdas edilmiş sözleşmeli personel pozisyonlarında çalışmakta olanlardan bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte sözleşmesi devam eden ve 48 inci maddede belirtilen genel şartları taşıyanlardan bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren otuz gün içinde yazılı olarak başvuranlar; pozisyonlarının vizeli olduğu teşkilat ve birimde, Türk Tarih Kurumu Başkanlığında bu Kanunun 4 üncü maddesinin (B) fıkrası kapsamında istihdam edilen ve Kültür ve Turizm Bakanlığının kazı alanları ve ören yerlerinde görevli bulunan arkeolog, restoratör ve müze araştırmacısı unvanlarında çalışan personel ise Kültür ve Turizm Bakanlığının taşra teşkilatında, bu Kanunun ek 41 inci ve ek 44 üncü maddeleri kapsamındaki unvanlar hariç olmak üzere, 2 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesine tabi kurumlar bakımından bu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin eki (I) sayılı cetvelde yer alan bulunduğu pozisyon unvanıyla aynı unvanlı memur kadrolarına, diğer kurumlar bakımından bu kurumların kadro cetvellerinde yer alan aynı unvanlı memur kadrolarına, pozisyon unvanlarıyla aynı unvanlı memur kadrosu olmaması hâlinde ise ilgisine göre aynı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin eki (I) sayılı cetvelde veya kurumların kadro cetvellerinde yer alan kadro unvanlarıyla sınırlı olmak ve sözleşmeli personel pozisyonlarına ilişkin vize ve ihdas cetvellerindeki nitelikler dikkate alınmak suretiyle Cumhurbaşkanınca belirlenen memur kadrolarına,
…
bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altmış gün içinde kurumlarınca atanırlar.
…
Bu madde hükümlerine göre memur kadrolarına atananların, ilgili mevzuat hükümlerine göre sözleşmeli personel olarak geçirdikleri hizmet süreleri öğrenim durumlarına göre yükselebilecekleri dereceleri aşmamak kaydıyla kazanılmış hak aylık derece ve kademelerinin tespitinde değerlendirilir. Bunlar, atandıkları kadronun mali ve sosyal haklarına göreve başladıkları tarihi takip eden aybaşından itibaren hak kazanır ve önceki pozisyonlarında aldıkları mali ve sosyal haklar hakkında herhangi bir mahsuplaşma yapılmaz.
…
(MÜLGA) Ek Geçici Madde – (Ek : 22/9/1991 – KHK-458/1 md.; Mülga: 13/2/2011-6111/117 md.)
Bu Kanun ve ek geçici maddelerine göre aylık almakta olan personelden (2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu ile 2914 sayılı Yüksek Öğretim Personel Kanununa tabi olanlar dahil) 20/2/1979 tarihli 2182 sayılı, 19/2/1980 tarihli ve 2260 sayılı kanunların hükümlerinden yararlanmamış olanların kazanılmış hak aylıkları bir defaya mahsus olmak üzere öğrenim durumlarına bakılmaksızın ve kadro aranmaksızın bir üst derecenin aynı kademesine getirilir ve alt derecede bulunulan kademede geçirilen süre üst derecedeki kademede geçmiş sayılır.
Birinci fıkra esaslarına göre verilen derece, ek geçici 12 ve 13 üncü maddeler kapsamına giren personelden 20/2/1979 tarihli ve 2182 sayılı Kanun hükümlerinden yararlanmamış olanların emekli keseneklerine esas aylık derece ve kademelerine eklenir.
Emekli keseneklerine esas aylıkları kazanılmış hak aylıklarının üzerinde bulunanlara, birinci fıkra esaslarına göre verilecek derece kazanılmış hak aylıkları ile emekli keseneklerine esas aylık derece ve kademelerine ayrı ayrı uygulanır.
Birinci, ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri, bu fıkraların kapsamına girenlerden bu Kanun Hükmünde Kararnamenin yürürlüğe girdiği tarihten önce bağlanmış olan emekli, adi malüllük, vazife malüllüğü aylıkları ile dul ve yetim aylıkları alanlar hakkında da uygulanır.
Daha önce memuriyeti olanlardan 2182 ve 2260 sayılı kanun hükümlerinden yararlanmamış bulunanlardan bu Kanun Hükmünde Kararnamenin yürürlüğe girdiği tarihte askerlik görevini yapmakta olanlar hakkında da bu madde hükümleri uygulanır.
3- 4688 Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu:
Toplu sözleşmenin kapsamı
Madde 28 – (Değişik: 4/4/2012-6289/18 md.)
Toplu sözleşme; kamu görevlilerinin mali ve sosyal haklarını düzenleyen mevcut mevzuat hükümleri dikkate alınarak kamu görevlilerine uygulanacak katsayı ve göstergeler, aylık ve ücretler, her türlü zam ve tazminatlar, ek ödeme, toplu sözleşme ikramiyesi, fazla çalışma ücreti, harcırah, ikramiye, doğum, ölüm ve aile yardımı ödenekleri, cenaze giderleri, yiyecek ve giyecek yardımları ve diğer mali ve sosyal hakları kapsar.
Toplu sözleşme ikramiyesi hariç olmak üzere toplu sözleşme hükümlerinin uygulanmasında sendika üyesi olan ve sendika üyesi olmayan kamu görevlileri arasında ayrım yapılamaz.
Toplu sözleşme hükümleri, sözleşmenin yapıldığı tarihi takip eden iki mali yıl için geçerlidir.
…
4- 5289 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerine Bir Derece Verilmesi Hakkında Kanun:
Madde 1- 457 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye eklenen ek geçici madde, 458 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa eklenen ek geçici madde ve 459 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa eklenen ek geçici madde hükümleri; anılan ek geçici maddeler kapsamında belirtilen (sözleşmeli subay, sözleşmeli astsubay, uzman jandarma ve uzman erbaşlar dahil) ve bu ek geçici maddelerin hükümlerinden yararlanmamış olanlardan 15.1.2005 tarihinde görevde bulunanlar (aylıksız izinde bulunanlar dahil) ile bunlardan anılan tarihten önce emekli, adî malûllük, vazife malullüğü aylığı bağlananlar ile dul ve yetim aylığı alanlar hakkında da uygulanır.
5- 23/08/2015 tarih ve 29454 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 2016 ve 2017 Yıllarını Kapsayan 3. Dönem Toplu Sözleşme:
İlave derece verilmesi
Madde 28- (1) 457 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye eklenen ek geçici madde, 458 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa eklenen mülga ek geçici madde ve 459 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa eklenen ek geçici madde hükümleri; anılan ek geçici maddeler kapsamında belirtilen (sözleşmeli subay, sözleşmeli astsubay, uzman jandarma ve uzman erbaşlar dahil) ve bu ek geçici maddeler ile 2/2/2005 tarihli ve 5289 sayılı Kanun hükümlerinden yararlanmamış olanlardan 15/1/2016 tarihinde görevde bulunanlar (aylıksız izinde bulunanlar dahil) ile bunlardan anılan tarihten önce emekli, adi malullük, vazife malullüğü aylığı bağlananlar ile dul ve yetim aylığı alanlar hakkında da uygulanır.
6- 2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun:
Bölge idare mahkemesi başkanlar kurulu:
Madde 3/C- (Ek: 18/6/2014-6545/6 md.)
…
4. Bölge idare mahkemesi başkanlar kurulunun görevleri şunlardır:
…
c) Benzer olaylarda, bölge idare mahkemesi dairelerince verilen kesin nitelikteki kararlar arasında veya farklı bölge idare mahkemeleri dairelerince verilen kesin nitelikteki kararlar arasında aykırılık veya uyuşmazlık bulunması hâlinde; resen veya ilgili bölge idare mahkemesi dairelerinin ya da istinaf yoluna başvurma hakkı bulunanların bu aykırılığın veya uyuşmazlığın giderilmesini gerekçeli olarak istemeleri üzerine, istemin uygun görülmesi hâlinde kendi görüşlerini de ekleyerek Danıştaydan bu konuda karar verilmesini istemek.
…
5. (Değişik:17/10/2019-7188/7 md.) Dördüncü fıkranın (c) bendine göre yapılacak istemler, konusuna göre İdari veya Vergi Dava Daireleri Kuruluna iletilir. İlgili dava daireleri kurulunca üç ay içinde karar verilir. Aykırılık veya uyuşmazlığın giderilmesine ilişkin olarak bu fıkra uyarınca verilen kararlar kesindir.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME :
Başvuruya konu olan kararlar arasındaki aykırılık, 15/01/2016 tarihinde 657 sayılı Kanun’un 4/B maddesi kapsamında sözleşmeli personel olarak görevde bulunan ve daha sonra aynı Kanun’a -7433 sayılı Kanun ile eklenen- Geçici 48. madde uyarınca memur kadrosuna atananların, Kamu Görevlilerinin Geneline ve Hizmet Kollarına Yönelik Mali ve Sosyal Haklara İlişkin 2016 ve 2017 yıllarını Kapsayan 3. Dönem Toplu Sözleşme’nin 28. maddesi ile öngörülen ilave bir derece ilerlemesinden yararlanıp yararlanamayacağı hususundan kaynaklanmaktadır.
Aykırılığa konu edilen kararların incelenmesinden; ilgililerin, 15/01/2016 tarihinde 657 sayılı Kanun’un 4/B maddesine göre sözleşmeli personel statüsünde görev yaptıkları, 2016 ve 2017 yıllarını Kapsayan 3. Dönem Toplu Sözleşmenin yürürlük süresinin bitmesinin ardından, 19/01/2023 tarih ve 7433 sayılı Kanun hükmü uyarınca memur kadrosuna atanmış oldukları, memur kadrosunda görevli iken de 2016 ve 2017 yıllarını Kapsayan 3. Dönem Toplu Sözleşme’nin 28. maddesi ile öngörülen ilave bir derece ilerlemesinden yararlandırılması taleplerinde bulundukları anlaşılmaktadır.
22/09/1991 tarih ve 458 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 657 sayılı Kanun’a eklenen mülga ek geçici madde ile 02/02/2005 tarih ve 5289 sayılı Kanun; belirli tarihlerde görevde bulunan kamu görevlilerinin öğrenim durumlarına ve kadro şartına bakılmaksızın bir üst derecenin aynı kademesine yükseltilmesini sağlayan düzenlemelerdir. Bu düzenlemeler, personelin motivasyonunu artırmayı, geçmiş katkılarını takdir etmeyi ve daha önce benzer haklardan yararlanmamış kamu görevlilerine fırsat sunarak eşitlik ilkesini gözetmeyi amaçlamaktadır. Düzenlemelerde belirtilen tarihlerde gerekli koşulları sağlayanlara ilave derece verilmesi gerektiği açıktır.
3. Dönem Toplu Sözleşme’nin “İlave derece verilmesi” başlıklı 28. maddesi de bu düzenlemelere koşut olarak “15/01/2016 tarihinde görevde bulunanlar (aylıksız izinde olanlar dahil) ile bu tarihten önce emekli, adi malullük veya vazife malullüğü aylığı bağlananlar ile dul ve yetim aylığı alanlar hakkında da uygulanır” ifadesine yer vermektedir. Bu madde hükmünden açıkça anlaşılacağı üzere, ilave derece ilerlemesinden yararlanmanın temel şartı, 15/01/2016 tarihinde fiilen kamu görevlisi olarak görevde bulunmaktır.
Madde hükmünden yararlanabilmek için bir diğer koşul ise anılan tarihte, düzenlemede atıfta bulunulan mülga ek geçici madde hükmü gereği, 657 sayılı Kanun’a göre aylık almakta olan personel statüsünde olmaktır.
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4. maddesinde; memur ve sözleşmeli personel istihdam şekilleri ayrı ayrı düzenlenmiş olup, sözleşmeli personele ödenebilecek ücretlerin üst sınırlarının Cumhurbaşkanınca belirleneceği belirtilmiştir. Nitekim, 28/06/1978 tarih ve 16330 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Sözleşmeli Personel Çalıştırılmasına İlişkin Esaslar’ın 3. maddesinde sözleşme ile çalıştırılacak personele ödenecek ücretlerin tespitine ilişkin hükümler sevkedilmiştir. Bu bağlamda 657 sayılı Kanun’un 4/B maddesine göre sözleşmeli personel statüsünde görev yapanların, 657 sayılı Kanun’a göre aylık almadıkları açıktır.
Toplu Sözleşme’nin 28. maddesinde, ilave derece verilecek personel sayma yoluyla belirlenmiş olmakla birlikte, düzenlemede bu kapsama sadece sözleşmeli subay, sözleşmeli astsubay, uzman jandarma ve uzman erbaşlar ayrıca eklenmiştir. Dolayısıyla, 15/01/2016 tarihinde 657 sayılı Kanun’un 4/B maddesi kapsamında sözleşmeli personel statüsünde görev yapanlar, anılan maddede tahdidi olarak sayılan personel arasında da yer almamaktadır.
Öte yandan, 657 sayılı Kanun’un Geçici 48. maddesi uyarınca, memur kadrosuna atananların, sözleşmeli personel olarak geçirdikleri hizmet süreleri öğrenim durumlarına göre yükselebilecekleri dereceleri aşmamak kaydıyla kazanılmış hak aylık derece ve kademelerinin tespitinde değerlendirilmektedir. Ancak bu değerlendirme, ilgililerin memur kadrosuna atandıktan sonraki döneme ilişkin maddi ve özlük haklarının tespitine yönelik olup, geçmişe yönelik bir statü değişikliği getirmemekte, bir başka ifade ile ilgilileri 15/01/2016 tarihinde 657 sayılı Kanun’a göre aylık alan personel olarak kabul edilmelerini sağlamamaktadır.
Bu nedenlerle, 15/01/2016 tarihinde 657 sayılı Kanun’un 4/B maddesi kapsamında sözleşmeli personel olarak görevde bulunan ve daha sonra aynı Kanun’a -7433 sayılı Kanun ile eklenen- Geçici 48. madde uyarınca memur kadrosuna atananların, 15/01/2016 tarihinde 657 sayılı Kanun’a göre aylık alan personel olmamaları ve Toplu Sözleşme’nin 28. maddesinde istisnai olarak sayılan personel arasında da yer almamaları sebebiyle, söz konusu ilave derece ilerlemesinden yararlanmalarına hukuken olanak bulunmamaktadır.
III-SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle; Bölge İdare Mahkemesi kararları arasındaki aykırılığın, “15/01/2016 tarihinde 657 sayılı Kanun’un 4/B maddesi kapsamında sözleşmeli personel olarak görevde bulunan ve daha sonra aynı Kanun’a -7433 sayılı Kanun ile eklenen- Geçici 48. madde uyarınca memur kadrosuna atananların, Kamu Görevlilerinin Geneline ve Hizmet Kollarına Yönelik Mali ve Sosyal Haklara İlişkin 2016 ve 2017 Yıllarını Kapsayan 3. Dönem Toplu Sözleşme’nin 28. maddesi ile öngörülen ilave bir derece ilerlemesinden yararlanmalarının mümkün olmadığı” doğrultusunda giderilmesine, kesin olarak, 05/03/2025 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY X- Aykırılığa konu edilen uyuşmazlıklar, 15/01/2016 tarihinde 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4/B maddesi kapsamında sözleşmeli personel olarak görevde bulunan ve daha sonra aynı Kanun’a 7433 sayılı Kanun ile eklenen Geçici 48. madde uyarınca memur kadrosuna atananların, Kamu Görevlilerinin Geneline ve Hizmet Kollarına Yönelik Mali ve Sosyal Haklara İlişkin 2016 ve 2017 Yıllarını Kapsayan 3. Dönem Toplu Sözleşme’nin 28. maddesi ile öngörülen ilave bir derece ilerlemesinden yararlandırılmaları için yapmış oldukları başvuruların reddine ilişkin idare işlemlerinden kaynaklanmaktadır.
657 sayılı Kanun’un Geçici 48. maddesi uyarınca memur kadrolarına atanan personelin, sözleşmeli personel olarak geçirdikleri hizmet süreleri, öğrenim durumlarına göre yükselebilecekleri dereceleri aşmamak kaydıyla kazanılmış hak aylık derece ve kademelerinin tespitinde değerlendirilmektedir. Bu kural, söz konusu personelin sözleşmeli personel statüsünde geçen hizmet süresinin tamamının kadrolu memur statüsünde geçmiş süre olarak değerlendirilmesini öngörmektedir. Dolayısıyla bu personelin, sözleşmeli ve kadrolu çalışma dönemlerinin ayrım yapılmadan bütün olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.
23/08/2015 tarih ve 29454 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 2016 ve 2017 Yıllarını Kapsayan 3. Dönem Toplu Sözleşmesinin 28. maddesi ile getirilen ilave derece ilerlemesine ilişkin düzenleme de, 15/01/2016 tarihinde fiilen görevde bulunan ve daha önce benzeri bir düzenlemeden yararlanmamış olan kamu görevlilerinin mali ve sosyal haklarına ilişkin genel bir düzenleme niteliği taşımaktadır.
3. Dönem Toplu Sözleşmesinin 28. maddesi kapsamında bulunanların verilen ilave bir dereceden yararlanabilmeleri için “15/01/2016 tarihinde görevde bulunmak” yeterlidir. 15/01/2016 tarihinde sözleşmeli personel statüsünde görevde bulunan ve sözleşmeli personel statüsünde geçirdiği sürenin tamamı 15/01/2016 tarihini de kapsayacak şekilde kadrolu memuriyet statüsünde geçmiş gibi değerlendirilmiş bulunan personelin, 15/01/2016 tarihinde kadrolu memur statüsünde iken daha önceden yürürlüğe konulmuş kanuni düzenlemeler ile verilen ilave bir dereceden yararlanmadığı için 3. Dönem Toplu Sözleşmesinin 28. maddesi ile verilen ilave bir dereceden yararlandırılan personel ile aynı durumda kabul edilerek özlük hakları açısından eşitlenmesi, adalet ve hakkaniyet ilkelerinin bir gereğidir.
Aksi halde, 15/01/2016 tarihinde sözleşmeli statüde geçen hizmet süresi, kadrolu statüde geçmiş gibi kazanılmış hak aylık derece ve kademesinin tespitinde dikkate alınan personel ile aynı tarihte kadrolu statüde görev yapan ve 3. Dönem Toplu Sözleşmesinin 28. maddesi uyarınca ilave bir dereceden yararlandırılan personel arasında bir derece farkı ortaya çıkacaktır. Böyle bir durumun, sözleşmeli personel ile kadrolu personel arasındaki statü farkını belirli bir tarihsel döneme özgü olarak geçici madde ile ortadan kaldıran kanun koyucunun, sözleşmeli statüde geçen sürenin tamamının kazanılmış hak aylık derece ve kademesinde değerlendirilmesi suretiyle, sözleşmeli personelin özlük haklarını kadrolu personelin özlük hakları ile aynı düzeye taşıyan ve onunla eşitleyen amacıyla bağdaşdığını söylemek mümkün değildir.
Bu itibarla, 657 sayılı Kanun’un Geçici 48. maddesi uyarınca sözleşmeli hizmet süreleri kazanılmış hak aylık derece ve kademesinde değerlendirilerek memur kadrosuna atanan personelin, toplu sözleşmenin yürürlüğe girdiği tarihte fiilen kamu görevlisi olması göz önüne alındığında, bu personelin de söz konusu ilave derece ilerlemesinden yararlandırılması hakkaniyet ve eşitlik ilkesinin bir gereğidir.
Açıklanan nedenlerle, aykırılığın “15/01/2016 tarihinde 657 sayılı Kanun’un 4/B maddesi kapsamında sözleşmeli personel olarak görevde bulunan ve daha sonra aynı Kanun’a 7433 sayılı Kanun ile eklenen Geçici 48. madde uyarınca memur kadrosuna atananların, Kamu Görevlilerinin Geneline ve Hizmet Kollarına Yönelik Mali ve Sosyal Haklara İlişkin 2016 ve 2017 Yıllarını Kapsayan 3. Dönem Toplu Sözleşme’nin 28. maddesi ile öngörülen ilave bir derece ilerlemesinden yararlanmaları gerektiği” doğrultusunda giderilmesi gerektiği oyuyla, çoğunluk kararına katılmıyorum.
DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU 2024/915 E. , 2025/472 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No : 2024/915
Karar No : 2025/472
İSTEMİN KONUSU : … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı ısrar kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacılar yakını …’ın Diyarbakır Emniyet Genel Müdürlüğü emrinde polis memuru olarak görev yapmaktayken 26/12/2013 tarihinde görevi sırasında geçirdiği silah kazası neticesinde hayatını kaybetmesinde davalı idarenin sorumluluğu bulunduğu ileri sürülerek … için 1.000,00 TL (miktar artırım dilekçesiyle 489.669,88 TL) maddi, 40.0000,00 TL manevi, … için 1.000,00 TL (miktar artırım dilekçesiyle 105.953,56 TL) maddi, 50.000,00 TL manevi, … için 1.000,00 TL (miktar artırım dilekçesiyle 124.816,90 TL) maddi, 50.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; dava konusu olayda davacılar yakını …’ın yapılan savcılık soruşturmasında ve görevi başında vefat etmesinden kaynaklı 2330 sayılı Kanun uyarınca vazife malullüğü maaşı ve nakti tazminat ödenmesi, vazife malullüğü maaşı bağlanmasına ve 3713 sayılı Kanun kapsamında uygun maaş bağlanması talebiyle yapılan başvurularının reddine ilişkin dava dosyalarında mütevaffa polis memuru …’ın vefat etmesinde kendi kusurlu eylemi ile olayın vuku bulduğu, kan ve idrar örneklerinde kanında antidepresan ve antihistaminik etken maddelerinin bulunduğu, başına yapılan ateşin bitişik veya bitişiğe yakın bir mesafeden olması, olay gününe ilişkin tanık beyanları, bilirkişi raporları ve olayın meydana geldiği soyunma odasında davacılar yakınından başka kimsenin olmaması, boğuşma ve dağınıklık emarelerinin bulunmaması, ateş edilen kendi zimmetine kayıtlı tüfek üzerinde uzmanlarca yapılan incelemede tüfeğin bozuk olmadığı ve kendiliğinden ateş alma arızasının bulunmaması gibi tüm açıklamalar ve değerlendirmeler bir arada dikkate alındığında, ölüm olayının müteveffanın kendi kusurlu eylemi sonucu meydana geldiği, davalı idareye hasren ne kusurlu ne de kusursuz olarak tazmin sorumluluğu yoluna gidilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; dava konusu olayda …’ın yaşamını yitirdiği kazanın meydana geldiği olayla ilgili Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından … sayılı dosyada yürütülen soruşturma sırasında alınan tanık ifadelerinin incelenmesinden, olay günü aracının arızalı olması nedeniyle müteveffanın kızı … doktora götürmek için arkadaşı …’ten yardım istediği ve adı geçen kişinin aracı ile Özel Harekat Şube Müdürlüğüne gidildiği, müteveffanın iş yerinden evine özel aracı ile dönmesi nedeniyle silahını iş yerinde bıraktığı ve şubeye silahını almak için gittiğinin anlaşıldığı, yolculuk boyunca arkadaşı ile güncel konulardan konuştuğu ve tayinle ilgili görüşlerini paylaştığı, hastaneye gidecek olan aile fertlerini arkadaşının aracında bırakarak silahın bulunduğu odaya gittiği ve odaya girmeden önce karşılaştığı komiserle selamlaştığı ve konuştuğu, bu karşılaşmadan 20 saniye sonra duyulan silah sesiyle yaralandığının anlaşıldığı ve ardından yaşamını yitirdiği hususları birlikte gözetildiğinde davacılar yakının intihar etmediği, silahını kuşanmakta iken silahın ateş alması sonucu yaşamını yitirdiği sonuç ve kanaatine varıldığı, olayın görev mahalli olan Özel Harekat Şube Müdürlüğünde ve mesai saatleri içinde gerçekleştiği, şehir içi çatışmalarının ve güvenlik personeline saldırıların yoğun olarak yaşandığı bir dönemde ve Diyarbakır gibi zor bir görev alanında çalışan davacılar yakınının silahını almaksızın hastaneye gitmesi ve silahın boş olarak tutulmasının kendisinden beklenemeyeceği, hizmet aracı olan silah ile idare ajanı tarafından yerine getirilen hizmet sırasında meydana gelen ölüm olayının davacının kendi ihmal ve dikkatsizliğinin etkisi ile meydana geldiği anlaşılmakla birlikte, olayın oluş şekli ve niteliği dikkate alındığında, zarar ile idari faaliyet arasındaki nedensellik bağını kesecek nitelikte ve ağırlıkta bir şahsi kusur olmadığı gibi, bu durumun idarenin tazmin sorumluluğunu ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte de görülmediği, bakılan davada, güvenlik görevlisi olan davacılar yakının görevi sırasında ve görevin neden ve etkisi ile yaşamını yitirmiş olması nedeniyle mirasçılarının uğradığı maddi ve manevi zararların kusursuz sorumluluk (mesleki risk) ilkesi uyarınca idarece tazmini gerektiği gerekçesiyle davanın reddi yolundaki … İdare Mahkemesi kararının kaldırılmasına, davacıların istinaf istemlerinin kabulü ile dosya kapsamında davacıların destekten yoksun kalma zararlarına yönelik alınan 16/03/2018 tarihli bilirkişi raporu hükme esas alınabilir nitelikte bulunarak ve davacılar tarafından verilen miktar artırım dilekçesi gözetilmek suretiyle davacılardan … için 489.669,88 TL … için 105.953,56 TL, … için 124.816,90 TL olmak üzere toplam 720.440,34 TL maddi tazminatın 3.000,00 TL’sine idareye başvuru tarihinden, 717.440,34 TL’sine miktar artırım dilekçesinin idareye tebliğ edildiği 24/04/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesi ile dava konusu olayın oluş şekli ve zararın niteliği dikkate alınarak takdiren … için 40.000,00 TL … için 50.000,00 TL, … için 50.000,00 TL olmak üzere toplam 140.000,00 TL manevi tazminatın idareye başvuru tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmiştir.
Daire kararının özeti: Danıştay Onuncu Dairesinin 31/05/2023 tarih ve E:2019/12670, K:2023/2943 sayılı kararıyla; dava konusu olayda davacılar yakını polis memuru …’ın başına yapılan ateşin bitişik veya bitişiğe yakın bir mesafeden olması, olay gününe ilişkin tanık beyanları, bilirkişi raporları ve olayın meydana geldiği soyunma odasında davacılar yakınından başka kimsenin olmaması, boğuşma ve dağınıklık emarelerinin bulunmaması, ateş edilen kendi zimmetine kayıtlı tüfek üzerinde uzmanlarca yapılan incelemede tüfeğin bozuk olmadığı ve kendiliğinden ateş alma arızasının bulunmaması gibi tüm açıklamalar ve değerlendirmeler bir arada dikkate alındığında, ölüm olayının müteveffanın kendi kusurlu eylemi sonucu meydana geldiği, davacılar yakınının hayatını kaybetmesi ile davalı idare işlemi ya da eylemi arasında uygun illiyet bağı bulunmadığından davanın reddine karar verilmesi gerekirken davanın kabulü yolunda verilen Bölge İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmadığı gerekçesiyle … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi ısrar kararının özeti: … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; İdare Mahkemesi kararının kaldırılarak, maddi ve manevi tazminat istemlerinin kabulü yolundaki ilk kararda ısrar edilmiştir.
TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davalı idare tarafından, olayda hizmet kusuru nedeniyle sorumluluklarının bulunmadığı gibi, kusursuz-objektif sorumluluk ilkesine de dayanılamayacağı, ortada bir toplumsal risk söz konusu olmadığı gibi bu riskin toplumun tüm bireylerine paylaştırılması ilkesinin uygulanmasının da mümkün olmadığı, ortaya çıkan dava konusu zararlı sonucu doğuran olayın özel ve olağan dışı, çok büyük risk taşıyan bir olay olmadığı, idarelerinin, ancak olayın meydana gelmesinde hizmet kusuru bulunması halinde sorumlu olabileceği, ayrıca, gerçekleşen olay ile idari faaliyet arasında illiyet bağı bulunmadığı ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davacılar tarafından, savunma verilmemiştir.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’IN DÜŞÜNCESİ : Kamu görevlilerinin yürüttükleri hizmet dolaysıyla çeşitli zararlara uğramaları söz konusu olabilmektedir. Bu kapsamda görevini yaparken iş kazası sonucunda yaralanma/vefat etme veya bir meslek hastalığına yakalanma gibi durumlarla karşılaşılması halinde her zaman idarenin kusur sorumluluğuna gidilerek zararın giderilmesi mümkün değildir. Ancak çeşitli olgular (tehlikeli faaliyet, mesleki risk, sosyal risk, kamu külfetleri karşısında eşitlik gibi) sebebi ile her ne kadar idarenin kusuru bulunmasa da ortaya çıkan zarar ile idarenin faaliyeti arasında illiyet bağı kurulabiliyor ise idarenin kusursuz sorumluluğuna gitmek mümkündür.
Aktarılan olgular içerisinde yer alan mesleki risk kapsamında kamu görevlilerinin görevleri sırasında uğradığı iş kazaları ile idari faaliyet arasında illiyet bağı kurulabiliyorsa idarenin kusursuz sorumluluğuna gidilmesi gerekmektedir.
Bu noktada incelenmesi gereken bir diğer husus ise zararın zarar görenin kendi davranışından ileri gelmiş olması halinde idarenin kusursuz sorumluluğunun ortadan kalkıp kalmayacağı veya azalıp azalmayacağıdır. Burada dikkat edilmesi gereken mesele zarar görenin davranışının idari faaliyet ile ortaya çıkan zarar arasındaki illiyet bağını kesip kesmediğidir.
Eğer zarar görenin kasıtlı, kasıt içermemekle birlikte ağır kusurlu bir eylemi veya kusurlu olmamakla birlikte asıl sebep haline gelen davranışı zararın oluşmasına sebebiyet vermiş ise bu halde idari faaliyet ile zarar arasındaki illiyet bağı kesileceğinden, idarenin kusursuz sorumluluğuna gidilmemesi gerekmektedir. Bu duruma kişinin kendisine zimmetli silah ile gerek intihar etmek gerekse şakalaşmak için başına ateş etmesini örnek olarak vermek mümkündür.
Bir başka ifade ile, zararın, zarar görenin kendi davranışı sonucu ortaya çıktığı bu gibi durumlarda sorumluluğun tespiti için zararın doğrudan sebebi/dolaylı sebebi incelemesinin yapılması gerekmektedir. Yapılan inceleme sonucunda idarenin fiili dolaylı sebep, zarar görenin fiili doğrudan sebep haline gelmiş ise idarenin fiili ile zarar arasındaki illiyet bağının kesilmekte, bu nedenle idarenin kusursuz sorumluluğuna gidilmemesi gerekmektedir.
Zarar görenin davranışı illiyet bağını kesmemekle birlikte zararın ortaya çıkmasına katkıda bulunmuş veya zararı ağırlaştırmış ise bu durumda idarenin sorumluluğu(yani tazminat miktarı)nun mağdurun kusuru oranında azalması söz konusu olacaktır.
Bu noktada idarenin sorumluluğunun ortadan kalkması veya azalması için zarar gören kişinin davranışının mutlaka kusurlu bir davranış olmasının şart olmadığının da belirtilmesi gerekmektedir.
Tüm bu açıklamalar ışığında dosya incelendiğinde, davacılar yakını polis memuru …’ın başına isabet eden atışın her ne kadar bitişik veya bitişiğe yakın bir mesafeden olduğu yönünde otopsi raporu bulunmakta ise de, olayda kullanılan tüfeğin boyutları göz önünde bulundurulduğunda söz konusu yaralanmanın tüfeğin müteveffa tarafından kuşanılırken meydana gelmesinin mümkün olduğu, nitekim davalı idare tarafından da ölüm olayının kazaen gerçekleştiği yönünde dosya kapsamında beyanlarının bulunduğu, ayrıca olay gününe ilişkin tanık beyanları incelendiğinde ise müteveffanın çocuğunu hastaneye götürmek için arkadaşından yardım istemesi, arkadaşı ile tayin hususunda yapmış olduğu sohbet gibi hususlar dikkate alındığında, davacılar yakınının kasıtlı hareketi ile ölüm olayının meydana geldiğini söylemek hayatın olağan akışına aykırı düşecektir. Yine tanık ifadeleri kapsamında, davacılar yakınının tüfeğini sürekli dolu, yani fişeği atış yuvasında bıraktığı yönünde beyanlar olduğu görülmüştür. Olayın meydana geldiği soyunma odasında davacılar yakınından başka kimsenin olmaması, olayın gerçekleştiği yerin sürekli terör olaylarının olduğu Diyarbakır ili olması gibi hususlar bir arada değerlendirildiğinde olayın davacılar yakınının ağır kusurundan ileri geldiğini söylemek mümkün değildir.
Bu kapsamda, ölüm olayının davacılar yakının dikkatsiz ve tedbirsizliğinden ileri geldiği görülmekle birlikte bu dikkatsizlik ve tedbirsizlik olayın oluş şekli, niteliği ve gerçekleştiği yer dikkate alındığında, zarar ile idari faaliyet arasındaki nedensellik bağını kesecek nitelikte ve ağırlıkta bir şahsi kusur içermediği gibi, bu durumun idarenin tazmin sorumluluğunu ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte de olmadığı anlaşılmaktadır.
Bu nedenle davalı idarenin temyiz isteminin reddi ile … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra dosya tekemmül ettiğinden yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE:
MADDİ OLAY :
Davacılar tarafından, yakınları …’ın Diyarbakır Emniyet Genel Müdürlüğü emrinde polis memuru olarak görev yapmaktayken 26/12/2013 tarihinde görevi sırasında geçirdiği silah kazası neticesinde hayatını kaybetmesinde davalı idarenin sorumluluğu bulunduğu ileri sürülerek … için 1.000,00 TL (miktar artırım dilekçesiyle 489.669,88 TL) maddi, 40.0000,00 TL manevi, … için 1.000,00 TL (miktar artırım dilekçesiyle 105.953,56 TL) maddi, 50.000,00 TL manevi, … için 1.000,00 TL (miktar artırım dilekçesiyle 124.816,90 TL) maddi, 50.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle temyizen incelenen dava açılmıştır.
İLGİLİ MEVZUAT :
Anayasa’nın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmış; 2577 sayılı idari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde ise, idâri eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.
Genel anlamı ile tam yargı davaları, idarenin faaliyetlerinden ötürü, hakları doğrudan zarara uğrayanlar tarafından idare aleyhine açılan tazminat davaları olup, idarenin hukuki (mali/tazmin) sorumluluğunun yargı aracılığıyla yerine getirilmesini sağlamaktadır.
İdarenin hukuki sorumluluğu, kamusal faaliyetler sonucunda, idare ile bireyler arasında bireyler zararına bozulan ekonomik dengenin yeniden kurulmasını, idari etkinliklerden dolayı bireylerin uğradığı maddi ve manevi zararların idarece tazmin edilmesini sağlayan hukuksal bir kurumdur. Bu kurum, kamusal faaliyetler nedeniyle bireylerin mal varlığında ortaya çıkan eksilmelerin ya da artış olanağından yoksunluğun giderilebilmesi, yine bu suretle kişi varlığında oluşan manevi zararların karşılanabilmesi için aranılan koşulları, uygulanması gereken kural ve ilkeleri içine almaktadır.
İdare kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.
İdarenin hukuki sorumluluğundan söz edebilmek için, bir zararın bulunmasının yanı sıra, bunun idareye yüklenebilen bir işlem veya eylemden doğması, başka bir anlatımla, zarar ile idari faaliyet arasında nedensellik bağının kurulabilmesi gerekir.
Meydana gelen zarar; mücbir sebep, beklenmeyen hal ya da sadece zarar görenin veya üçüncü kişinin eyleminden kaynaklanmışsa, bu durum zarar ile idare arasındaki illiyet bağının kesilmesine sebep olacağından, idarenin tazmin sorumluluğundan söz edilemez. Zararın oluşmasında zarara uğrayanın veya üçüncü kişinin kusurunun, yani sonuca etki ve katkısının da bulunması halinde ise, idarenin tazmin sorumluluğunun, kusurun niteliğine ve ağırlığına, dolayısıyla sonuca etki oranına bağlı olarak ortadan kalkması, kusur ölçüsünde azalması söz konusu olacaktır. Bu ilke, kural olarak, hem kusur hem de kusursuz sorumluluk hallerinde geçerli bulunmaktadır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Dava konusu olay bu kapsamda incelendiğinde; Özel Harekat Şube Müdürlüğünde görevli davacılar yakını polis memuru …’ın başına isabet eden atışın bitişik veya bitişiğe yakın bir mesafeden olması, olay gününe ilişkin tanık beyanları, bilirkişi raporları ve olayın meydana geldiği soyunma odasında davacılar yakınından başka kimsenin olmaması, boğuşma ve dağınıklık emarelerinin bulunmaması, ateş edilen kendi zimmetine kayıtlı tüfek üzerinde uzmanlarca yapılan incelemede tüfeğin bozuk olmadığının ortaya konması ve kendiliğinden ateş alma arızasının bulunmaması gibi tüm tespit ve değerlendirmeler bir arada dikkate alındığında, ölüm olayının müteveffanın kendi kusurlu eylemi sonucu meydana geldiği, bu yönüyle ölüm olayının meydana gelmesine ilişkin doğrudan sebebin davacılar yakınının kusurlu davranışı olduğu anlaşılmaktadır.
Bu bakımdan, davacılar yakınının hayatını kaybetmesi ile davalı idarenin bir işlemi ya da eylemi arasında uygun illiyet bağı bulunmadığından, aksi yönde değerlendirmeyle verilen temyize konu Bölge İdare Mahkemesi ısrar kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1.Davalı idarenin temyiz isteminin kabulüne;
2.İdare Mahkemesi kararına yönelik olarak yapılan istinaf başvurusunun yukarıda özetlenen gerekçeyle kabulü, kararın kaldırılması, maddi ve manevi tazminat istemlerinin kabulü yolundaki … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin temyize konu … tarih ve E:…, K:… sayılı ısrar kararının BOZULMASINA,
3.Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesine gönderilmesine, 27/02/2025 tarihinde kesin olarak oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
X- Temyiz edilen kararla ilgili dosyanın incelenmesinden; … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesince verilen ısrar kararının usul ve hukuka uygun bulunduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı anlaşıldığından, temyiz isteminin reddi ile temyize konu kararın ısrara ilişkin kısımının onanarak kararın diğer kısımları yönünden inceleme yapılmak üzere dosyanın Danıştay Onuncu Dairesine gönderilmesi gerektiği oyuyla, karara katılmıyoruz.
DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU 2024/1986 E. , 2025/345 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No : 2024/1986
Karar No : 2025/345
İSTEMİN KONUSU: … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı ısrar kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: … İl Göç İdaresi Müdürlüğünde memur olarak görev yapan davacının, Terörle Mücadele Kanunu Kapsamında Kamu Kurum ve Kuruluşlarında İstihdam Edilecekler Hakkında Yönetmelik kapsamında olmadığı için Devlet memuru kadrosuna atama teklifinin iptal edildiğinden bahisle atama onayının davacıya ait kısmının iptaline dair … tarih ve … sayılı işlemin iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti:… İdare Mahkemesinin…tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla;
Davacının, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun ek 1. maddesine istinaden, Devlet Personel Başkanlığının… tarih ve E… sayılı atama teklifi yazısı gereğince, İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü İnsan Kaynakları Genel Müdürlük makamının 20/04/2015 tarih ve 8511 sayılı Olur’u ile … İl Göç İdaresi Müdürlüğü emrine memur kadrosuna atandığı; Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığınca istihdam başvuruları il müdürlüklerince alınan ve başvuruları manuel olarak sisteme kaydedilen kişilerin hangi kanun kapsamında olduklarının Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığından teyit edilmesinin istenildiği, bu kapsamda yapılan araştırma neticesinde 2014-2016 yılları arasında atamaları gerçekleştirilen bazı kişilerin Terörle Mücadele Kanunu Kapsamında Kamu Kurum ve Kuruluşlarınında İstihdam Edilecekler Hakkında Yönetmelik kapsamında olmadığının tespit edildiği ve (mülga) Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının… tarih ve E… ve… tarih ve … sayılı yazılarıyla anılan Yönetmelik kapsamında olmayan kişilerin atama tekliflerinin iptal edildiği, bu kapsamda davacının Devlet memuru kadrosuna atama teklifinin iptal edildiğinden dolayı dava konusu atama onayının davacıya ait kısmının iptaline dair … tarih ve … sayılı işlemin iptali istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığının anlaşıldığı,
Uyuşmazlıkta, dava dosyası içerisinde bulunan bilgi ve belgelerden, … Emniyet Müdürlüğü kadrosunda Çarşı ve Mahalle Bekçisi olarak görev yaparken işlediği bir suçtan dolayı 12/11/1992 tarihinde açığa alınan davacının babası M.H.Ş.’nin ticari taksicilik yaparken 08/08/1993 tarihinde taksiye binen kişiler tarafından başından vurularak öldürüldüğü, dönemin askeri personelince tanzim edilen 08/08/1993 tarihli “Olay Yeri Tespit Tutanağı”nda “…ilçede bekçi olarak çalışan ömür lakaplı şahsın silahlı 4 kişi tarafından öldürülmüş olduğunu bildirmesi üzerine…mezradan gelen şahıslara şifahen sorulduğunda ölü olarak yatan şahsın… Mahallesinden … oğlu … doğumlu M.H.Ş. olduğunu ve halk arasında ömür lakabıyla tanındığını beyan etmişlerdir…köyün girişine kadar geldiğini ve araçtan ellerinde otomatik silahlı olan 4 kişinin indiğini ve maktul M.’nin cesedini sürükleyerek aracın ön tarafına attıklarını ve ‘Halk düşmanı ömür yargılandı, cezası infaz edildi, D.S.’ diye bağırdıkları…”; …Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinin E…., K:… sayılı dosyasından yapılan yargılama neticesinde verilen kararda “… sanık C.A.: 1993 yılı Ağustos ayı başlarında … kod N.K. evine gelerek Emniyet Amirliğinde görevli (M.)H.Ş.’in devlet yanlısı olduğundan öldürülmesine karar verildiğini söylediği..” yönündeki tespitlere yer verildiğinin görüldüğü,
Dava konusu olayda davacının anılan Yönetmelik kapsamında Devlet memuru kadrosuna atanma talebinde herhangi bir yanıltıcı veya hileli bir beyanının bulunmadığı, davalı idarelerin de bu yönde bir iddiasının bulunmadığı, davalı idare görevlilerinin davacının dilekçesi ve varsa eki belgelerini gerekli özen ve dikkati göstererek ve yeterli incelemeyi zamanında yaparak buna göre işlem tesis etmesi gerekirken, davacının başvurusunu kabul edip atama işlemini gerçekleştirdikten ve atama işlemi hukuk aleminde tüm aşamalardan geçerek sonuç doğurduktan sonra, idarenin açık bir hatası ya da atama işleminin iptalini gerektiren ve davacıya izafe edilecek bir kusur bulunmamasına rağmen atama işleminin iptal edilmesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı, diğer taraftan davacının babasının terör örgütü tarafından, bekçi olarak yaptığı kamu görevi nedeniyle ve devlet yanlısı olduğundan bahisle öldürüldüğünün de açık olduğu,gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin …… tarih ve E:…, K:…sayılı kararıyla; istinaf başvurusuna konu İdare Mahkemesi kararının hukuka ve usule uygun olduğu ve davalı idareler tarafından ileri sürülen iddiaların söz konusu kararın kaldırılmasını sağlayacak nitelikte görülmediği belirtilerek 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 45. maddesinin 3. fıkrası uyarınca istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.
Daire kararının özeti: Danıştay Onikinci Dairesinin 25/10/2023 tarih ve E:2019/2764, K:2023/5272 sayılı kararıyla;
Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 22/12/1973 tarih ve E:1968/8, K:1973/14 sayılı kararı ile idarenin yokluk, açık hata, memurun gerçek dışı beyanı veya hilesi hâllerinde süre aranmaksızın kanuna aykırı olarak tesis edilen idari işlemi geri alabileceği, sayılanlar haricindeki durumlarda ise idarenin ancak dava açma süresi içinde idari işlemi geri alabileceğine karar verildiği, idari işlemin geri alınabilmesi olanağını tanıyan “açık hata” halinin, herhangi bir inceleme veya araştırmaya gerek duyulmaksızın, yalın ve yüzeysel bir bakışla bile kolayca anlaşılabilecek kadar açık bir yanılgının varlığını ifade ettiğinin kabul edildiği,
Her somut uyuşmazlıkta sırasıyla; geri alınan işlemin kanuna aykırı olup olmadığı, geri alınan idari işlem kanuna aykırı ise dava açma süresi içinde geri alınıp alınmadığı ve dava açma süresi içinde geri alınmamış ise yokluk, açık hata, memurun gerçek dışı beyanı veya hilesi hâllerin bulunup bulunmadığı hususları yönünden bir değerlendirme yapılmasının gerektiği,
Bakılan uyuşmazlıkta, Sosyal Güvenlik Kurumunun dosya içindeki 10/04/2018 tarihli ara karar cevabı incelendiğinde; … Emniyet Müdürlüğü kadrosunda çarşı ve mahalle bekçisi olarak görev yaparken işlediği bir suçtan dolayı 12/11/1992 tarihinde açığa alınan davacının babası M.H.Ş.’nin, ticari taksicilik yaparken 08/08/1993 tarihinde taksiye binen kişiler tarafından başından vurularak öldürüldüğü, müteveffanın eşinin aylık bağlanması yönündeki talebi üzerine 5434 sayılı Kanun’a göre ölüm aylığı bağlandığı, ölüm olayının terör örgütü tarafından gerçekleştirildiğinden bahisle aylıkların buna göre bağlanmasının talep edilmesi üzerine Emniyet Genel Müdürlüğünden olayı açıklığa kavuşturacak belgelerin istenildiği, Emniyet Genel Müdürlüğünün 13/06/2000 tarihli yazısında, vefat edenin bekçilik görevinden dolayı öldürüldüğüne dair herhangi bir mahkeme kararı, bulgu ve belge bulunmadığı, öldürüldüğü esnada görevli olmadığı, görev alanı olan … İlçe Emniyet Amirliği sorumluluk alanı dışına ticari amaçlı gittiği belirtilerek şehit sayılmadığının bildirilmesi üzerine, Mülga Emekli Sandığı Yönetim Kurulunun 14/09/2000 tarih ve 907 sayılı kararı ile hakkında vazife malullüğü hükümlerinin uygulanmasına imkan bulunmadığına karar verildiği; söz konusu kararın bir örneğinin müteveffanın eşine tebliğ edilerek durumun … Emniyet Müdürlüğüne bildirildiği, sonuç olarak müteveffanın dul ve yetimlerine vazife malullüğü aylığı değil, ölüm aylığı bağlanmış olduğunun belirtildiği, davacının başvuru yaparken davalı idareye sunmuş olduğu ve Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından düzenlenen aylık bildirim yazısında her ne kadar annesi ve kardeşinin “5434 sayılı Kanun’un 45. maddesi kapsamında vazife malullüğü aylığı almaktadır” yazmakta ise de, Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından vazife malullüğü için yapılan başvurunun daha önce reddedilerek ilgilisine bildirildiğinin görüldüğü,
Davacının, babasının vazife malulü olup olmadığını ve bağlanan aylıkların adi malullük kapsamında ödendiğini bilebilecek durumda olması nedeniyle … İl Göç İdaresi Müdürlüğünde çalışmakta olan davacının atama teklifinin iptal edilmesi yolundaki işlemin, açık hata kapsamında tesis edilen işlemin geri alınması niteliğinde olduğu, dolayısıyla hukuka aykırı olarak doğan memuriyet statüsünün, bir başka işlem ile sona erdirilerek her zaman geri alınabileceği, bu itibarla dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varıldığı belirtilerek,
Dava konusu işlemin iptali yönündeki İdare Mahkemesi kararına karşı yapılan istinaf başvurusunun reddi yolundaki temyize konu Bölge İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmediği gerekçesiyle … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin… tarih ve E:…, K:… sayılı kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi ısrar kararının özeti: … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin …… tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla;
Dava konusu işlemin tesisinden önce davacının babasının şehit sayılmayarak vazife malullüğü hükümlerinin uygulama imkanının bulunmadığına ilişkin müteveffanın eşine bildirim yapıldığına dair dosyada herhangi bir tebligat olmadığı gibi, sonrasında aralarında davacının da bulunduğu murislerin açtığı davada,… İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararı ile vazife malullüğü aylığı bağlanma başvurusunun reddi işlemi iptal edilerek, bu karara karşı yapılan istinaf başvurusunun … Bölge İdare Mahkemesi …. İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:… K:… sayılı kararıyla kesin olarak reddedildiğinin görüldüğü,
Bu nedenle, istinaf incelemesi istenilen İdare Mahkemesi kararında hukuka aykırılık bulunmadığından, ileri sürülen iddiaların söz konusu kararın kaldırılmasını sağlayacak nitelikte görülmediği belirtilerek,
İstinaf incelemesi istenilen İdare Mahkemesi kararında hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle, İdare Mahkemesinin dava konusu işlemin iptaline ilişkin kararına karşı yapılan istinaf başvurusunun reddine yönelik kararda ısrar edilmiştir.
TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davalı idarelerden İçişleri Bakanlığı tarafından, iptali istenen idari işlemin hukuka, kanuna ve usule uygun olduğu ve kamu yararı ve kamu düzeninin sağlanması için tesis edildiği, İdarenin kendisine Kanun ile tanınmış yetkileri kullandığı, haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olan davada verilen iptal kararının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.
Davalı idarelerden Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından, temyiz edilen Bölge İdare Mahkemesi kararının idarelerinin açıklama ve itirazları dinlenmeden verildiği, davacının atamasına ilişkin olayın davacının taksici olan babası M.H.Ş.’nin aracına binen kişiler tarafından öldürülmesi olduğu, olayın SGK kayıtlarında adi malüllük olarak geçtiği, hâlbuki 3713 sayılı Kanun kapsamında atama yapılabilmesi için vazife malülü (şehit/gazi) olunması gerektiği ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI: Davacı tarafından, Danıştay Onikinci Dairesince verilen 25/10/2023 tarihli bozma kararında belirtilenin aksine, … İdare Mahkemesinin … tarihli kesinleşen kararı ile babasının kamu görevi dolayısıyla terör örgütü tarafından öldürüldüğünün tespit edildiği ve bu doğrultuda sağ kalan eşine vazife malullüğü (şehitlik) maaşının bağlandığı belirtilerek, ısrar kararının hukuka ve usule uygun bulunduğu, davalı idareler tarafından temyiz dilekçesinde ileri sürülen sebeplerin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı, istemin reddi gerektiği savunulmaktadır.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’NIN DÜŞÜNCESİ : Davacının babası M.’nin murisleri tarafından vazife malulü aylığı bağlanması istemiyle yapılan başvurunun Sosyal Güvenlik Başkanlığı tarafından reddi üzerine açılan davada, … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla, davacılar murisinin yapmış olduğu kamu görevi dolayısıyla terör örgütü tarafından öldürüldüğü, dolayısıyla murislerin durumunun 3713 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilerek aylık bağlanması gerekirken aksi yönde tesis edilen işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı gerekçesiyle işlemin iptaline karar verildiği, karara karşı yapılan istinaf başvurusunun … Bölge İdare Mahkemesi …. İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla reddedildiği ve kararın kesinleştiği görülmekle, 3713 sayılı Kanunun ek.1. maddesi uyarınca davacının babasının hak sahibi olduğunda tereddüt olmadığı anlaşıldığından, davacının istihdam hakkı olmadığından bahisle tesis edilen işlemde hukuka uyarlık olmadığı ve … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin temyize konu ısrar kararının bu gerekçe ile onanması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, dosya tekemmül ettiğinden yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin, gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE:
MADDİ OLAY :
Çarşı ve mahalle bekçisi olarak görev yapmakta iken ateşli silahla öldürülen babasından dolayı ölüm aylığı alan davacı tarafından, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun ek 1. maddesi kapsamında istihdam hakkından faydalanmak üzere 23/06/2014 tarihli istihdam başvuru formuyla manuel olarak (evrakların elden teslimi yoluyla) başvuruda bulunulmuş, (mülga) Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının 13/08/2014 tarihli hak sahipliği belgesiyle davacının hak sahibi olarak tespit edildiği ve diğer hak sahiplerinin isimleriyle birlikte atanmak üzere Devlet Personel Başkanlığına bildirilmiş, 17/03/2015 tarihinde yapılan atama kurasıyla … İl Göç İdaresi Müdürlüğüne memur olarak atanarak 27/04/2015 tarihinde göreve başlamış; davacının göreve başlamasından sonra (mülga) Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığınca başvuruları manuel olarak alınıp hak sahibi olarak tespit edilerek ataması yapılanların, başvuruda kullandıkları bilgi ve belgelerin gerçeğe uygunluğunun tespiti için bilgi istenilmesi üzerine, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığının 02/03/2017 tarihli yazısında, davacının babası M.H.Ş.’nin, vazife malullüğü hükümlerinden yararlandırılmayan kişilere ait listede yer aldığı belirtilmiş; bu tespit üzerine (mülga) Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının 10/04/2017 tarihli yazısıyla; davacının başvurusunun hatalı olarak alındığı, bu sebeple Terörle Mücadele Kanunu Kapsamında Kamu Kurum ve Kuruluşlarında İstihdam Edilecekler Hakkında Yönetmelik kapsamında olmadığı belirtilerek atamasının iptal edilmesi Devlet Personel Başkanlığından istenilmiş, bu yazı doğrultusunda Devlet Personel Başkanlığının … tarih ve E… sayılı işlemi ile davacının atama teklifinin iptal edilmesi üzerine, davalı İçişleri Bakanlığının atama onayının davacıya ait kısmının iptaline dair … tarih ve … sayılı işlemin iptali istemiyle temyizen incelenen dava açılmıştır.
Öte yandan, temyize konusu Bölge İdare Mahkemesi kararında da belirtildiği üzere, UYAP ortamında yapılan incelemede, davacının babası M.H.Ş.’nin davacının da aralarında bulunduğu murislerince vazife malulü aylığı bağlanması istemiyle yapılan başvurunun Sosyal Güvenlik Başkanlığı tarafından reddi üzerine açılan davada, … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:… K:… sayılı kararıyla; memur ve kamu görevlilerinin, görevlerini ifa ederlerken veya görevleri sona ermiş olsa dahi görevleri nedeniyle terör eylemlerine muhatap kalarak yaralanmaları, sakat kalmaları, ölmeleri veya öldürülmeleri halinde 3713 sayılı Kanun kapsamında sayıldıkları ve bu Kanun ile tanınan haklardan yararlanmaları gerektiği belirtilmiş, davacılar murisinin yapmış olduğu kamu görevi dolayısıyla terör örgütü tarafından öldürüldüğü, dolayısıyla durumunun 3713 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilerek aylık bağlanması gerekirken aksi yönde tesis edilen işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı gerekçesiyle işlemin iptaline karar verildiği, karara karşı yapılan istinaf başvurusunun … Bölge İdare Mahkemesi …. İdari Dava Dairesinin… tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla reddedildiği ve kararın kesinleştiği anlaşılmıştır.
İLGİLİ MEVZUAT:
3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun ek 1. maddesinin birinci fıkrasında; 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununun eki (I), (II), (III) ve (IV) sayılı cetvellerde yer alan kamu kurum ve kuruluşları, kamu iktisadi teşebbüsleri ve bağlı ortaklıkları, il özel idareleri, belediyeler ve bağlı kuruluşları, özel kanunla kurulan diğer her türlü kamu kurum ve kuruluşlarının, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi memur kadroları ile sözleşmeli personel pozisyonlarına ve sürekli işçi kadrolarına bu madde hükümleri çerçevesinde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığınca hak sahibi olduğu belirlenerek Devlet Personel Başkanlığına bildirilen ve Başkanlıkça kura sonucu atama teklifi yapılanları atamak zorunda olduğu belirtildikten sonra, anılan maddenin ikinci fıkrasında hak sahipliği sonucunu doğuran durumlar (dava konusu işlemin tesis edildiği tarihte yürürlükte olan haliyle) tahdidi olarak sayılmıştır:
“a) 5434 sayılı Kanunun mülga 64 üncü maddesi, 5510 sayılı Kanunun 47 nci maddesinin sekizinci fıkrası, bu Kanunun 21 inci maddesinin birinci fıkrasının (j) bendi kapsamına girenler hariç olmak üzere 03/11/1980 tarihli ve 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanuna göre veya 2330 sayılı Kanun hükümleri uygulanarak aylık bağlanmasını gerektiren kanunlara göre harp veya vazife malulü sayılanlar,
b) 5434 sayılı Kanunun mülga 45 inci maddesi ile 5510 sayılı Kanunun 47 nci maddesinin birinci fıkrasında belirtilen haller kapsamında vazife malulü sayılan; Türk Silahlı Kuvvetleri, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığının erbaş ve erler dahil askeri personeli ile Emniyet Teşkilatından Emniyet Hizmetleri Sınıfına mensup personeli ve ceza infaz kurumu müdürü, infaz ve koruma başmemuru ve infaz ve koruma memuru unvanlı ceza infaz kurumu personeli,
c) (b) bendi kapsamına girenler hariç olmak üzere 5434 sayılı Kanunun mülga 45 inci maddesi ile 5510 sayılı Kanunun 47 nci maddesinin birinci fıkrası kapsamında olanlardan vazife malulü sayılanlar,
ç) 21 inci maddenin birinci fıkrasının (j) bendi kapsamında vazife malulü sayılanlar, 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunun ek 1 inci maddesi kapsamında aylık bağlananlardan terör eylemleri nedeniyle hayatını kaybetmiş veya engelli hale gelmiş olanlar ile Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumuna ait fabrika, işletme, müessese veya bağlı ortaklıklarda görevli olanlardan patlayıcı maddelerin üretimi, incelenmesi, muhafazası, nakli, imha edilmesi ve zararsız hale getirilmesi sırasında oluşacak patlamalardan dolayı hayatını kaybedenler.
Aynı maddenin üçüncü fıkrasında hak sahipliği doğuran duruma göre, kimlerin istihdam hakkından faydalanacağı belirtildikten sonra maddenin sekizinci fıkrasında aşağıdaki şekilde düzenleme getirilmiştir:
“Bu madde kapsamında başvuranlardan hak sahibi olanlar Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığınca tespit edilerek, liste hâlinde Devlet Personel Başkanlığına bildirilir. Hak sahiplerinin kamu kurum ve kuruluşlarına atama teklifleri, Devlet Personel Başkanlığınca kura usulü ile yapılır. Kamu kurum ve kuruluşları bu madde kapsamındaki taleplerini her yılın ocak ve temmuz aylarının son gününe kadar DPB e-uygulama üzerinden iletirler. Devlet Personel Başkanlığınca atama teklifleri, bu talepler esas alınarak gerçekleştirilir. Söz konusu taleplerin yeterli olmaması halinde Başkanlıkça resen atama teklifi yapılır. Hak sahiplerinin kamu kurum ve kuruluşlarına Kura sonucu yapılacak atamalarda atama teklifinin yapılması ile birlikte diğer kanunlardaki hükümlere bakılmaksızın ve başka bir işleme gerek kalmaksızın atama teklifi yapılan kamu kurum ve kuruluşlarına kadro ve pozisyonlar ihdas, tahsis ve vize edilmiş ve mevzuatı uyarınca düzenlenen ilgili cetvel ve bölümlere eklenmiş sayılır. Bu şekilde ihdas edilen kadro ve pozisyonlar, herhangi bir şekilde boşalması hâlinde başka bir işleme gerek kalmaksızın iptal edilmiş sayılır. Atama işlemlerinin, atama teklifinin kamu kurum ve kuruluşuna intikalinden itibaren otuz gün içinde yapılması zorunludur. Atama emri ilgili kamu kurum ve kuruluşu tarafından 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre ilgililere tebliğ edilir. İlgililerin işe başlama sürelerine ve işe başlamama hâlinde yapılacak işlemlere ilişkin olarak 657 sayılı Kanunun 62 nci ve 63 üncü maddeleri hükümleri uygulanır. Atama onayı alınmasına rağmen görevine başlamayanlar ile başladıktan sonra herhangi bir sebeple görevden ayrılanlar bu madde kapsamında yeniden istihdam edilemezler. Kamu kurum ve kuruluşları atama ve göreve başlatma işlemlerinin sonucunu, işlemlerin tamamlanmasını takip eden on beş gün içinde Devlet Personel Başkanlığına bildirirler.”
Aynı maddenin dokuzuncu fıkrasında ise, bu maddenin uygulanmasında takip edilecek usul ve esaslar ile diğer hususların Cumhurbaşkanınca yürürlüğe konulan yönetmelikle belirleneceği düzenlemesi yer almaktadır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Uyuşmazlıkta ısrar hususu, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun ek 1 maddesine istinaden davacının istihdam hakkı sahibi olup olmadığı ve bu doğrultuda iptali istenen işlemde hukuka uyarlık olup olmadığına ilişkindir.
Bakılan uyuşmazlıkta yargılama süreci devam ederken, davacının babası M.H.Ş’nin murisleri tarafından vazife malulü aylığı bağlanması istemiyle yapılan başvurunun Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı tarafından reddi üzerine açılan davada, … İdare Mahkemesinin… tarih ve E:… K:… sayılı kararıyla, davacılar murisinin yapmış olduğu kamu görevi dolayısıyla terör örgütü tarafından öldürüldüğü, dolayısıyla murislerin durumunun 3713 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilerek aylık bağlanması gerekirken aksi yönde tesis edilen işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı gerekçesiyle işlemin iptaline karar verildiği, karara karşı yapılan istinaf başvurusunun … Bölge İdare Mahkemesi …. İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla reddedildiği ve kararın kesinleştiği görülmekle, kesinleşen yargı kararı uyarınca davacının babasının 3713 sayılı Kanunun ek 1. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca hak sahibi olduğunda tereddüt bulunmadığı açıktır.
Buna göre, davacının babasının vazife malulü olmadığından bahisle tesis edilen işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Bu itibarla, işlemin iptali yolunda verilen İdare Mahkemesi kararına yönelik istinaf başvurusunun reddine ilişkin … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin temyize konu ısrar kararında sonucu itibarıyla hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Davalı idarelerin temyiz istemlerinin reddine,
2. Dava konusu işlemin yukarıda özetlenen gerekçeyle iptaline ilişkin … İdare Mahkemesi kararına yönelik yapılan istinaf başvurusunun reddi yolundaki … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:… K:… sayılı ısrar kararının yukarıda belirtilen gerekçeyle ONANMASINA,
3. Bu onama kararının taraflara tebliğini ve bir örneğinin de … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesine gönderilmesini teminen dosyanın …. İdare Mahkemesine gönderilmesine, 17/02/2025 tarihinde kesin olarak oybirliği ile karar verildi.
Danıştay 2. Daire Başkanlığı 2021/19077 E. , 2024/6275 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
İKİNCİ DAİRE
Esas No : 2021/19077
Karar No : 2024/6275
DAVACI : …
DAVALILAR : 1- … Bakanlığı
VEKİLİ : Hukuk Müşaviri …
2- … Genel Müdürlüğü
VEKİLİ : Av. …
DAVANIN KONUSU : … İl Emniyet Müdürlüğü emrinde polis memuru olarak görev yapmakta iken, sağlık durumu nedeniyle sınıf değişikliği yapılarak genel idare hizmetleri sınıfına aktarılan ve … İl Emniyet Müdürlüğüne bilgisayar işletmeni olarak atanan davacı tarafından; yeniden emniyet hizmetleri sınıfına aktarılması istemiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin Emniyet Genel Müdürlüğü Sosyal Hizmetler ve Sağlık İşleri Daire Başkanlığının … günlü, … sayılı işlemi ile … günlü, … sayılı işleminin ve bu işlemlerin dayanağı olan Emniyet Teşkilatı Sağlık Şartları Yönetmeliği’nin “Emniyet Teşkilatına geri dönme ve Emniyet Hizmetleri Sınıfına yeniden geçiş” başlıklı 14. maddesinin 2. fıkrasındaki “psikiyatrik rahatsızlıklar hariç” ibaresinin ve aynı maddenin 3. fıkrasının iptali ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla bu işlemler nedeniyle yoksun kalınan parasal hakların yasal faiziyle ve paranın enflasyon karşısındaki değer kaybıyla birlikte tarafına ödenmesine karar verilmesi istenilmektedir.
DAVACININ İDDİALARI : Davacı tarafından; 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 105/4. maddesi gereğince, memurun uzun süreli bir tedavi gerektiren hastalığa yakalanması ve istirahatine ihtiyaç görülmemesi halinde, tedavi sürecinin sonunda iyileşemeyip emeklilik hakkını da elde etmemiş olanların gerekli sağlık şartlarını yeniden kazandıkları tespit edildiği ve yeniden memuriyete dönmek istedikleri takdirde, atanmalarına herhangi bir engel bulunmadığı, aksi yöndeki uygulamaların zorlama bir yorum olduğu ve kanun koyucunun anılan hükümle güttüğü amaca uygun olmadığı; isteğinin yerine getirilmesine engel oluşturan dava konusu Yönetmelik hükümlerinin hukuka aykırı olduğu, zira, rahatsızlığın düzeldiği gerekçesiyle emniyet hizmetleri sınıfına geri dönmek istemiyle yapılan başvuruların iki yıl içinde yapılması ve başvuran kişinin Yönetmelik’te belirlenen A-B-C dilimi sağlık şartlarını taşıması gerektiği belirtilirken, bahsi geçen rahatsızlığın psikiyatrik olması halinde kişinin ve geçirmiş olduğu rahatsızlığın durumuna göre değerlendirme yapılarak karar verilmesi gerekirken, herhangi bir istisna ve şart aranmaksızın geri dönüşün olanaksız hale getirilmesinin eşitlik ilkesine aykırılık oluşturduğu; kanunla düzenlenmesi zorunlu olan konunun yönetmelikle düzenlendiği, bu nedenle, 3201 sayılı Emniyet Teşkilat Kanunu’nun 4/3. maddesinin itiraz yoluyla iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulması gerektiği ileri sürülmektedir.
DAVALI İDARELERİN SAVUNMASI: Davalı idareler tarafından; 657 sayılı Kanun’un uyuşmazlık hakkında uygulanamayacağı, emniyet personeline yönelik özel düzenlemenin bulunduğu, dava konusu Yönetmeliğin, 3201 sayılı Kanun’un 4. maddesindeki sağlık şartlarına ilişkin hususların yönetmelikle düzenleneceğine yönelik hüküm doğrultusunda tesis edildiği, hukuka aykırı bir durumun bulunmadığı; (D) diliminde bulunan patolojik tanıların psikiyatrik açıdan ciddiyeti olan ve klinik seyir açısından ağır tanılar olduğu, hizmet sınıfı değişikliğindeki amacın kişileri cezalandırmak değil, hem kişileri korumak hem de kamu yararı ve hizmetin gereklerini yerine getirmek olduğu, kendilerine, çalışma arkadaşlarına ve topluma karşı tehlike oluşturacak durumların önüne geçilmesi adına bu düzenlemelerin yapıldığı, davacı hakkındaki son durum bildirir 17/11/2021 tarihli raporun da (D) dilimli olduğu savunulmaktadır.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ: …
DÜŞÜNCESİ : Hukukun genel ilkelerine ve üst hukuk normlarına uygun kurallar içeren işlemlerde hukuka aykırılık bulunmadığı, bu sebeple, davanın reddi gerektiği düşünülmüştür.
DANIŞTAY SAVCISI : …
DÜŞÜNCESİ : Dava … İl Emniyet Müdürlüğünde polis memuru olarak görev yapmakta iken sağlık nedeniyle sınıf değişikliği yapılarak Genel İdare Hizmetleri Sınıfına aktarılan ve Antalya İl Emniyet Müdürlüğüne bilgisayar işletmeni olarak ataması yapılmış olan davacı tarafından, yeniden emniyet hizmetleri sınıfına aktarılması istemiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin Emniyet Genel Müdürlüğü Sosyal Hizmetler ve Sağlık İşleri Daire Başkanlığının … tarih ve … sayılı işlemi ile … tarih ve … sayılı işleminin ve bu işlemlerin dayanağı olan Emniyet Teşkilatı Sağlık Şartları Yönetmeliği’nin “Emniyet Teşkilatına geri dönme ve Emniyet Hizmetleri Sınıfına yeniden geçiş” başlıklı 14. maddesinin 2. fıkrasındaki “psikiyatrik rahatsızlıklar hariç” ibaresinin ve aynı maddenin 3. fıkrasının iptali ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak şartıyla bu işlemler nedeniyle yoksun kalınan parasal hakların yasal faizi ve paranın enflasyon karşısındaki değer kaybıyla birlikte tarafına iade edilmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
Dava dosyasının incelenmesinden, … İl Emniyet Müdürlüğünde Emniyet Hizmetleri Sınıfında polis memuru olarak görev yapmakta iken davacı hakkında, … Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesince düzenlenen … tarih ve … sayılı sağlık kurulu raporunda; “Kronik nitelik kazanmış depresif bozukluk ve dürtü kontrol bozukluğu, ETSŞY Ek 3-D diliminde bulunduğu” tanısı konulduğu, Sağlık İşleri Dairesi Başkanlığının talebi üzerine Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı Emeklilik Hizmetleri Genel Müdürlüğü Maluliyet ve Sağlık Kurulları Daire Başkanlığı tarafından, … tarih ve … sayılı kararla, davacının; “1) Malul olduğuna, 2) Emniyet Hizmetleri Sınıfında görev yapamayacağına, 3) Genel İdare Hizmetleri Sınıfında çalışabileceğine, 4) Başka birinin sürekli bakımına muhtaç olmadığına, 5) Kontrol muayenesi gerekmediğine,” karar verildiği, bunun üzerine davacıya, adi malul olarak emekli olması ya da GİH sınıfında çalışması yönünde tercihinin sorulduğu, davacının tercihi dikkate alınarak sağlık nedeniyle sınıf değişikliği yapılmak suretiyle 31.05.2019 tarihi itibariyle Emniyet Hizmetleri Sınıfından Genel İdare Hizmetleri Sınıfına aktarılarak Antalya İl Emniyet Müdürlüğüne sivil memur kadrosunda bilgisayar işletmeni olarak atamasının yapıldığı, davacının 15.06.2021 tarihli dilekçesiyle yeniden hastaneye sevki ile 657 sayılı DMK’nun 105/4. Maddesi uyarınca yeniden emniyet hizmetleri sınıfına aktarılması için idari başvuruda bulunduğu, davacının talebinin Emniyet Genel Müdürlüğü Sosyal Hizmetler ve Sağlık İşleri Daire Başkanlığının … tarih ve … sayılı işlemi ile Emniyet Teşkilatı Sağlık Şartları Yönetmeliği’nin 24. Maddesi gerekçe gösterilerek reddedildiği, bu işlemin 16.07.2021 tarihinde davacıya tebliği edildiği, davacının anılan 24. maddenin kendisi ile bir ilgisinin bulunmadığını belirterek durumunun yeniden değerlendirilmesi için 08.09.2021 tarihinde yeniden başvuruda bulunduğu, bu kez davalı idarenin … tarih ve … sayılı işlemi ile madde numarasının sehven yanlış yazıldığı belirtilerek Emniyet Teşkilatı Sağlık Şartları Yönetmeliği’nin 14. maddesi gerekçe gösterilerek davacının talebinin reddedildiği, bu işlemin 14.10.2021 tarihinde davacıya tebliğ edildiği, davacının 12.10.2021 tarihinde Kamu Denetçiliği Kurumuna başvurduğu, davacının bu talebinin anılan kurumun 26.11.2021 tarihli işlemi ile incelenmeksizin reddedildiği, bu kararın 10.12.2021 tarihinde davacıya tebliği üzerine süresinde 13.12.2021 tarihinde bu davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Emniyet Teşkilatı Sağlık Şartları Yönetmeliği’nin “Emniyet Teşkilatına geri dönme ve Emniyet Hizmetleri Sınıfına yeniden geçiş” başlıklı 14. maddesinin 2. fıkrasındaki “psikiyatrik rahatsızlıklar hariç” ibaresinin ve aynı maddenin 3. fıkrasının iptali istemi yönünden yapılan incelemede;
3201 sayılı Emniyet Teşkilat Kanununun 4. maddesinin 3. fıkrasında “Her hizmet bölümü için gerekli görev ve çalışma şartları ile bir hizmet bölümünden diğerine aktarılmada gözönünde bulundurulacak esaslar ve sağlık şartları, İçişleri Bakanlığınca hazırlanacak bir yönetmelikle belirtilir.” hükmüne yer verilmiş, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun “Kapsam” başlıklı 1. maddesinin 3. fıkrasında da Emniyet Teşkilatı mensuplarının özel kanunları hükümlerine tabi olduğu, Devlet memurluğuna alınacaklarda aranacak genel ve özel şartları düzenleyen 48. maddesinin B-2. fıkrasında da Kurumların özel kanun veya diğer mevzuatında aranan şartları taşımak gerektiği belirtilmiştir.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, açıklanan bu hükümlere göre davacının emniyet hizmetleri sınıfında görev yapacak personelin sağlık niteliklerini sağlayıp sağlamadığı, bu sınıfın sağlık niteliklerini kaybedenlerin başka bir sınıfa aktarılması halinde yeniden eski sınıfına döndürülmesine ilişkin şartlar hususunda öncelikle uygulanması gereken mevzuat 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu değil, 3201 sayılı Emniyet Teşkilat Kanunu ve bu kanuna dayanılarak yürürlüğe konulan Emniyet Teşkilatı Sağlık Şartları Yönetmeliği olduğu açıktır.
Dava konusu yönetmeliğin iptali talep edilen “Emniyet Teşkilatına geri dönme ve Emniyet Hizmetleri Sınıfına yeniden geçiş” başlıklı 14. maddesinde”(1) Emniyet Teşkilatından ayrılanlardan, altı aydan sonra yeniden mesleğe dönecek olanlar, sağlık durumlarını giriş raporu ile belgelemek zorundadırlar. Bu durumda olanlar için 13 üncü maddede belirlenen sağlık şartları aranır. 6 aydan önce dönecek olanlara giriş raporu aldırılmaz.
(2) Rahatsızlığı sebebiyle (psikiyatrik rahatsızlıklar hariç) hakkında bu Yönetmelik hükümlerine göre hizmet sınıfı değişikliği yapılan veya malul olan Emniyet Hizmetleri Sınıfı personelden; rahatsızlığının düzeldiği gerekçesiyle Emniyet Hizmetleri Sınıfına geri dönmek isteyenlerde, sınıf değişikliği tarihinden itibaren iki yıl içinde müracaatları halinde, 13 üncü maddede Emniyet Hizmetleri Sınıfı için belirtilen sağlık şartları aranır.
(3) Psikiyatrik hastalıklar nedeniyle malul olan veya hizmet sınıfı değişen personel, Emniyet Hizmetleri Sınıfına geri dönemez.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Davacı tarafından, dava konusu edilen yönetmelik hükümlerinin anayasanın kanun önünde eşitlik ilkesine aykırı olduğu ve düzenlemenin kanun ile yapılması gerektiği ileri sürülmüştür.
Anayasa’nın 10. maddesinde yer verilen eşitlik ilkesi ile eylemli değil, hukuksal eşitlik öngörülmektedir. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin kanunla aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak ve kişilere kanunlar karşısında ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak kanun karşısında eşitliğin ihlali yasaklanmıştır. Kanun önünde eşitlik ilkesi herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durum ve konumlardaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kurallara bağlı tutulursa Anayasa’nın öngördüğü eşitlik ilkesi ihlal edilmiş olmaz.(AYM,03.10.2013 tarih ve E.2013/23:K.2013/123 sayılı kararı)
Polislik mesleği ülkede güvenlik ve asayişin sağlanması için geceli ve gündüzlü, ağır şartlarda silahlı olarak görev yapmayı ve yasal şartlar oluştuğunda silah kullanmayı gerektiren bir meslektir. Dolayısıyla, bu mesleği icra edecek personelin görevin niteliği gereği özel olarak seçilmesi, eğitilmesi ve bu kapsamda sağlık açısından diğer sınıflarda aranmayan bazı sağlık şartlarının emniyet hizmetleri sınıfı görevini yapanlar bakımından aranması gerektiği, her hastalığın bu görevin yapılmasını aynı düzeyde etkilemesinin söz konusu olamayacağı kuşkusuzdur.
Polislik mesleğinin yoğun fiziksel ve psikolojik strese maruz kalınan bir meslek olduğu, psikiyatrik hastalıkların muhtemel tekrarlama riski bulunduğu,bu riskleri bünyesinde barındıran personelin silah taşımasının da polislik görevinin aksatılmadan yürütülmesini tehlikeye düşüreceği, bu nedenle Psikiyatrik hastalıklar nedeniyle malul olan veya hizmet sınıfı değişen Emniyet Hizmetleri Sınıfında görev yapan personelin diğer hastalıklar sebebiyle sınıfı değiştirilen personelden farklı olarak tekrar eski sınıfına geri dönüşüne imkan tanınmamasına ilişkin düzenlemenin kamu yararı amacına uygun olduğu, dava konusu düzenlemenin kanunun verdiği yetkiye dayanılarak kanun çerçevesinde yapıldığı, anayasanın eşitlik ilkesine aykırı olmadığı sonucuna varılmıştır.
Bireysel işlemin iptali istemi yönünden yapılan incelemede;
03/01/2018 tarihli 30290 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan ve 3201 sayılı Kanunun 4. ve 657 sayılı Kanunun 48. maddesi dayanak gösterilerek yürürlüğe konulan Emniyet Teşkilatı Sağlık Şartları Yönetmeliği’nin 14. maddesinin 3. fıkrasında Psikiyatrik hastalıklar nedeniyle malul olan veya hizmet sınıfı değişen personel, Emniyet Hizmetleri Sınıfına geri dönemez.” düzenlemesine, aynı yönetmeliğin “Emniyet Teşkilatında Devlet memurluğuna atandıktan sonra sağlık şartlarına göre çalışma” başlıklı 16. maddesinde”(1) Emniyet Hizmetleri Sınıfında çalışan polis amirleri dışındaki personelden;
a) Sağlık kurulu raporuna göre, A-B-C dilimi sağlık şartlarını taşıdıkları tespit edilenler, aynı hizmet sınıfında çalışmaya devam ederler.
b) D dilimi sağlık şartlarını taşıdıkları tespit edilenler Emniyet Hizmetleri Sınıfında çalışamazlar. Bu durumda olanların sağlık kurulu raporları ve sağlık dosyaları, sağlık komisyonunun görüşü ile birlikte, maluliyet veya hizmet sınıfı değişikliği yönünden gerekli işlemler yapılmak üzere Sosyal Güvenlik Kurumuna gönderilir. …” düzenlemesine yer verilmiştir.
Dava konusu yönetmeliğe ekli hastalık ve branşlarının sınıflandırılmasına ilişkin Ek-3 ‘ün Ruh Sağlığı ve Hastalıkları başlığı altındaki 11. maddesinde, kronik nitelik kazanmış, kişinin sosyalliğini (iş ortamına uyumunu ve kişiler arası ilişkilerini) ve/veya işlevselliğini (çalışma gücü ve verimini) bozmuş, güncel tedavi algoritmalarına uygun şekilde, etkin doz ve yeterli süre tedavi edilmelerine rağmen iyileşememiş olan, silahlı görev yapabilecek iyilik haline ulaşamamış olan depresyon bozuklukları ve anksiyete bozukluklarının “D” dilimİ kapsamında değerlendirileceği belirtilmiştir.
Yukarıdaki açıklamalar ile, davacının Emniyet Teşkilatı Sağlık Şartları Yönetmeliğinin EK-3 11. maddesinin D dilimine uyan “Kronik nitelik kazanmış depresif bozukluk ve dürtü kontrol bozukluğu” tanılı psikiyatrik hastalığı sebebiyle emniyet hizmetleri sınıfından genel idare hizmetleri sınıfına aktarılmış olduğu dikkate alındığında, anılan yönetmeliğin 14. maddesi ve 16. maddeleri uyarınca davacının yeniden emniyet hizmetleri sınıfına döndürülmemesine ilişkin bireysel işlemde de hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle davanın reddine karar verilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay İkinci Dairesince; duruşma için belirlenen 18/12/2024 günü, davacının gelmediği, davalı İçişleri Bakanlığını temsilen Hukuk Müşaviri …’ün geldiği, davalı Emniyet Genel Müdürlüğünü temsilen duruşmaya katılanın olmadığı görülerek, Danıştay Savcısının hazır bulunduğu açık duruşmaya başlanıldı. Duruşmada hazır bulunan tarafa usulüne göre söz verilip dinlenildikten ve Savcının düşüncesi alındıktan sonra duruşmaya son verildi. Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, davacının 3201 sayılı Kanun’un 4/3. maddesine yönelik Anayasa’ya aykırılık iddiası ciddi bulunmayarak işin esası incelendi, gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
Dava dosyasının incelenmesinden; … İl Emniyet Müdürlüğü emrinde polis memuru olarak görev yapan davacı hakkında, … Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesince düzenlenen … günlü, … sayılı sağlık kurulu raporunda, “Kronik nitelik kazanmış depresif bozukluk ve dürtü kontrol bozukluğu, ETSŞY Ek 3-D diliminde bulunduğu” tanısı konulduğu, bahsi geçen rapordaki mevcut sağlık durumunun Emniyet Teşkilatı Sağlık Şartları Yönetmeliği (ETSŞY) Ek-11-D diliminde olduğundan maluliyet yönünden gereğinin yapılabilmesi için sağlık dosyasının Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığına gönderilmesinin uygun görüldüğü, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığının … günlü, … sayılı kararıyla, davacının, “1) Malul olduğuna, 2) Emniyet Hizmetleri Sınıfında görev yapamayacağına, 3) Genel İdare Hizmetleri Sınıfında çalışabileceğine, 4) Başka birinin sürekli bakımına muhtaç olmadığına, 5) Kontrol muayenesi gerekmediğine” karar verildiği, anılan karar doğrultusunda davacının tercihi de dikkate alınarak genel idare hizmetleri sınıfına geçirilmek suretiyle Antalya İl Emniyet Müdürlüğüne bilgisayar işletmeni olarak … günlü, … sayılı işlemle atamasının yapıldığı; davacının sivil memur olarak atanmasına ilişkin … günlü, … sayılı işlemin iptali istemiyle açtığı davada, … İdare Mahkemesinin … günlü, E:…, K:… sayılı kararıyla davanın reddine hükmedildiği, anılan karara karşı yapılan istinaf başvurusunun da, … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … günlü, E:…, K:… sayılı kararıyla kesin olarak reddedildiği; davacı tarafından, 15/06/2021 tarihinde idareye yapılan başvuruda, 657 sayılı Kanun’un 105/4. maddesine istinaden, son durum ve dilim belirtir sağlık kurulu raporu aldırılmak üzere hastaneye sevkinin sağlanarak, engel bir durumun bulunmadığının tespiti ile hizmet sınıfının eski haline getirilmesinin istenildiği, söz konusu başvuruya … günlü, … sayılı işlemle verilen cevapta; kişinin kendisi için belirtmiş olduğu mevzuat hükmünün, uzun süreli tedavi ve istirahatler sonucunda çalışabilecek iyilik haline erişebilmiş Devlet memurları için tanımlanmış bir hüküm olduğu, kişi hakkında tesis edilen idari işlemin ise, ETSŞY hükümleri kapsamında ve 5510 sayılı Kanuna dayalı olarak “maluliyet” ve “hizmet sınıfı değişikliği” işlemi olduğu, kişinin dilekçe talebinin, gerekçe gösterdiği kanun maddesi ile ilgisinin bulunmadığı, ETSŞY’nin 24. maddesi hükmü gereği talebinin uygun görülmediğinin bildirildiği; anılan ret işlemi sonrası davacı tarafından idareye yapılan 08/09/2021 günlü yeni başvuruda, ETSŞY’nin 24. maddesinin “çarşı ve mahalle bekçilerinin sağlık durumlarının değerlendirilmesini” düzenlediği, konuyla ve tarafıyla bir ilgisinin bulunmadığı, başvurusunun dayanağı olabilmesine de hukuken olanak bulunmadığı, bu nedenle 15/06/2021 tarihli ilk başvurusuna dayalı istem doğrultusunda işlem tesis edilmesinin istenildiği; bu ikinci başvuruya … günlü, … sayılı işlemle verilen cevapta, ilk işlemdeki ETSŞY’nin 24. maddesinin sehven yazıldığı, olması gereken maddenin ETŞSY’nin 14. maddesi olduğu, bu madde gereğince kişinin tekrar emniyet hizmetleri sınıfına dönme talebinin uygun olmadığının belirtildiği; idarece tesis edilen ikinci işlemden sonra davacı tarafından, 12/10/2021 tarihinde Kamu Denetçiliği Kurumuna başvuru yapıldığı, Kurumun … günlü, Başvuru No:… sayılı kararıyla, başvurunun incelenmemesine karar verildiği ve bu kararın 10/12/2021 tarihinde davacıya tebliği üzerine bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
İLGİLİ MEVZUAT:
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun “Kapsam” başlıklı 1. maddesinde, “Bu Kanun, Genel ve Katma Bütçeli Kurumlar, İl Özel İdareleri, Belediyeler, İl Özel İdareleri ve Belediyelerin kurdukları birlikler ile bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlarda, kanunlarla kurulan fonlarda, kefalet sandıklarında veya Beden Terbiyesi Bölge Müdürlüklerinde çalışan memurlar hakkında uygulanır. Sözleşmeli ve geçici personel hakkında bu Kanunda belirtilen özel hükümler uygulanır. … ile Emniyet Teşkilatı mensupları özel kanunları hükümlerine tabidir.” hükmüne yer verilmiştir.
3201 sayılı Emniyet Teşkilat Kanunu’nun 4. maddesinin 3. fıkrasında, “Her hizmet bölümü için gerekli görev ve çalışma şartları ile bir hizmet bölümünden diğerine aktarılmada gözönünde bulundurulacak esaslar ve sağlık şartları, İçişleri Bakanlığınca hazırlanacak bir yönetmelikle belirtilir.” kuralı öngörülmüştür.
03/01/2018 günlü, 30290 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Emniyet Teşkilatı Sağlık Şartları Yönetmeliği’nin “Amaç” başlıklı 1. maddesinde, “Bu Yönetmeliğin amacı; okullara alınacak öğrencilerde, Emniyet Teşkilatı kadrolarına yapılacak ilk atamalarda, öğrencilikten veya memuriyetten ayrıldıktan sonra yeniden öğrenciliğe veya memuriyete geri dönüşlerde, Emniyet Hizmetleri Sınıfı dışında kalan diğer hizmet sınıflarına açıktan yapılan atamalarda ve naklen atamalarda, öğrencilikte veya memuriyette hastalanma durumlarında, malullük ve vazife malullüğünde, vazife malulü olarak çalışmaya devam etme durumunda ve hizmet sınıfı değişikliklerinde aranacak sağlık şartlarına ilişkin usul ve esasları belirlemektir.” düzenlemesi;
“Kapsam” başlıklı 2. maddesinde, “Bu Yönetmelik; okullara öğrenci alımında, öğrencilikte, Emniyet Teşkilatı kadrolarına yapılacak ilk atamalarda, öğrencilikten veya memuriyetten ayrıldıktan sonra yeniden öğrenciliğe veya memuriyete geri dönüşlerde, Emniyet Hizmetleri Sınıfı dışında kalan diğer hizmet sınıflarına yapılan açıktan atamalarda ve naklen atamalarda, memuriyette, malullük ve vazife malullüğünde, vazife malulü olarak çalışmaya devam etme durumunda, hizmet sınıfı değişikliklerinde aranacak sağlık şartlarını, giriş raporu ve son durum-dilim belirtir sağlık kurulu raporu alınmasını, bu raporların ayrıntılarını ve bu raporlara göre yapılacak işlemlere ilişkin hususları kapsar.” düzenlemesi;
“Dayanak” başlıklı 3. maddesinde, “(1) Bu Yönetmelik; 4/6/1937 tarihli ve 3201 sayılı Emniyet Teşkilat Kanununun 4 üncü maddesine, 25/4/2001 tarihli ve 4652 sayılı Polis Yüksek Öğretim Kanununun 30 uncu maddesine, 14/07/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesine dayanılarak hazırlanmıştır.” düzenlemesi;
“Tanımlar” başlıklı 4. maddesinin (l) bendinde, “Sağlık şartları: Hastalıkların ve yaralanmaların vücuttaki seyrinde geçirdiği safhalarına ve bıraktığı sekellerin derecelerine göre EK-3’te belirtilen hastalık branşlarının sınıflandırılmasındaki A, B, C, D, E dilimlerindeki sağlık durumlarını, … ifade eder.” düzenlemesi;
“Emniyet Teşkilatına geri dönme ve Emniyet Hizmetleri Sınıfına yeniden geçiş” başlıklı dava konusu 14. maddesinde, “(1) Emniyet Teşkilatından ayrılanlardan, altı aydan sonra yeniden mesleğe dönecek olanlar, sağlık durumlarını giriş raporu ile belgelemek zorundadırlar. Bu durumda olanlar için 13 üncü maddede belirlenen sağlık şartları aranır. 6 aydan önce dönecek olanlara giriş raporu aldırılmaz. (2) Rahatsızlığı sebebiyle (psikiyatrik rahatsızlıklar hariç) hakkında bu Yönetmelik hükümlerine göre hizmet sınıfı değişikliği yapılan veya malul olan Emniyet Hizmetleri Sınıfı personelden; rahatsızlığının düzeldiği gerekçesiyle Emniyet Hizmetleri Sınıfına geri dönmek isteyenlerde, sınıf değişikliği tarihinden itibaren iki yıl içinde müracaatları halinde, 13 üncü maddede Emniyet Hizmetleri Sınıfı için belirtilen sağlık şartları aranır. (3) Psikiyatrik hastalıklar nedeniyle malul olan veya hizmet sınıfı değişen personel, Emniyet Hizmetleri Sınıfına geri dönemez.” düzenlemesi;
“Emniyet Teşkilatında Devlet memurluğuna atandıktan sonra sağlık şartlarına göre çalışma” başlıklı 16. maddesinde, “(1) Emniyet Hizmetleri Sınıfında çalışan polis amirleri dışındaki personelden; a) Sağlık kurulu raporuna göre, A-B-C dilimi sağlık şartlarını taşıdıkları tespit edilenler, aynı hizmet sınıfında çalışmaya devam ederler. b) D dilimi sağlık şartlarını taşıdıkları tespit edilenler Emniyet Hizmetleri Sınıfında çalışamazlar. Bu durumda olanların sağlık kurulu raporları ve sağlık dosyaları, sağlık komisyonunun görüşü ile birlikte, maluliyet veya hizmet sınıfı değişikliği yönünden gerekli işlemler yapılmak üzere Sosyal Güvenlik Kurumuna gönderilir. (2) …” düzenlemesi bulunmaktadır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME :
Kamu hizmetinin eksiksiz, düzenli, etkin ve verimli bir şekilde yürütülmesinden sorumlu olan idarenin, kendisine verilen yetki uyarınca mevzuatın öngördüğü şekilde, hizmetin gereklerini esas alarak, bu hizmeti yürütecek personelin atanmasını belirli kurallara bağlama, personelinin sağlık durumunun, gerek kendisi gerekse hizmet yönünden ortaya çıkartabileceği olumsuzlukları giderme, alanlarında görev yapmalarını sağlayarak, hizmetin etkin ve verimli bir şekilde yürütülebilmesini sağlama amacını geçekleştirecek düzenlemeleri yapma zorunluluğu vardır.
Bu doğrultuda hazırlanarak yürürlüğe konulan Emniyet Teşkilatı Sağlık Şartları Yönetmeliği’nin kapsamının; okullara öğrenci alımında, öğrencilikte, Emniyet Teşkilatı kadrolarına yapılacak ilk atamalarda, öğrencilikten veya memuriyetten ayrıldıktan sonra yeniden öğrenciliğe veya memuriyete geri dönüşlerde, emniyet hizmetleri sınıfı dışında kalan diğer hizmet sınıflarına yapılan açıktan atamalarda ve naklen atamalarda, memuriyette, malullük ve vazife malullüğünde, vazife malulü olarak çalışmaya devam etme durumunda, hizmet sınıfı değişikliklerinde aranacak sağlık şartlarını, giriş raporu ve son durum-dilim belirtir sağlık kurulu raporu alınmasını, bu raporların ayrıntılarını ve bu raporlara göre yapılacak işlemlere ilişkin hususları düzenlemek olduğu dikkate alındığında, söz konusu düzenlemeyle ilgili personelin sağlık koşullarının, mesleğin gereklerine uygun olmasının amaçlandığı anlaşılmaktadır.
Polislik mesleği, gece ve hafta sonu mesaisi bulunan, fiziki aktivite gerektiren ve yasal şartlar oluştuğunda silah kullanma zorunluluğu bulunan bir meslek olup, bu meslekte görev yapanlarda sağlık açısından bazı şartların aranması gerektiği kuşkusuzdur. Ülkede güvenlik ve asayişin sağlanması görevini yürüten bahse konu personelin, Emniyet Teşkilatı Sağlık Şartları Yönetmeliği’nde belirtilen sağlık şartlarına ilişkin koşulları taşımaları gerektiği açıktır.
Polislik mesleğinin özelliği ve niteliği göz önünde bulundurularak, bu mesleği yapacak olanlarda, bazı sağlık koşullarının aranması, hizmetin gereği gibi ifa edilmesi açısıdan önem taşımakla birlikte; bu koşulların, yerine getirilecek hizmetin aksatılmamasına yönelik olması, diğer bir anlatımla hizmetin gereklerine uygun olarak belirlenmesi bir zorunluluktur. Emniyet hizmetleri sınıfında çalışacak veya çalışmakta olan personelin çalışma şartlarının diğer mesleklere göre farklılık gösterdiği, 24 saat çalışma esasına göre ve mesleğin kendine özgü özellikleri dikkate alındığında, her türlü ortamda görev yapabilecek nitelikte fiziksel ve ruhsal sağlığa sahip olmaları gerektiği şüphesizdir. Ateşli silah taşıma ve kullanma yetkisi verilen bu personelin, mesleğe girişte ve sonrasında hangi sağlık şartlarını taşımaları gerektiğine dair Yönetmelik ekindeki hastalık branşlarının sınıflandırılmasına ilişkin EK-3’teki A-B-C-D-E dilimlerindeki hastalık ve sakatlıkların, yasal mevzuat uyarınca, Sağlık Bakanlığının, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığının ve sağlık kurumlarının görüşleri doğrultusunda hazırlandığı anlaşılmaktadır.
Bu bağlamda, emniyet hizmetleri sınıfı ve diğer hizmet sınıflarında görev yapan personelin hastalıkları veya vücutlarında meydana gelen arızaların hangi sağlık dilimine girdiği tespit edildikten sonra, emniyet hizmetleri sınıfında çalışabilecek sağlık koşullarını taşımadığı tespit edilen personelin, belirli bir kategoride değerlendirilerek, bulundukları hizmet sınıflarındaki görevlerini yapıp yapamayacakları veya başka hizmet sınıfında çalışıp çalışamayacakları ya da sakatlık veya hastalıkları sonucunda çalışamayacaklar ise, emeklilik hükümlerinden yararlanacakları belirtilerek personelin sağlık durumuna göre hizmet sınıfı değişikliği veya emeklilik haklarını korumaya yönelik düzenlemeler yapılmış olup, psikiyatrik hastalıklar nedeniyle malul olan veya hizmet sınıfı değişen personelin, Emniyet Hizmetleri Sınıfına geri dönemeyecekleri hüküm altına alınmıştır.
Polislik mesleğinin yoğun fiziksel ve psikolojik strese maruz kalınan bir meslek olduğu, psikiyatrik hastalıkların muhtemel tekrarlama riski bulunduğu, bu riskleri bünyesinde barındıran personelin silah taşımasının da polislik görevinin aksatılmadan yürütülmesini tehlikeye düşüreceği, bu nedenle psikiyatrik hastalıklar nedeniyle malul olan veya hizmet sınıfı değişen emniyet hizmetleri sınıfında görev yapan personelin, diğer hastalıklar sebebiyle sınıfı değiştirilen personelden farklı olarak tekrar eski sınıfına geri dönüşüne imkan tanınmamasına ilişkin olarak, Emniyet Teşkilat Kanunu ile davalı idareye tanınan takdir yetkisine dayanılarak yapılan düzenlemenin, kamu yararına ve hizmet gereklerine uygun olduğu sonucuna varılmıştır.
Bu itibarla; Emniyet Teşkilatında görev yapan personelin, çalışma koşulları, görev, yetki, sorumluluk, nitelik ve gereksinimleri dikkate alındığında, dava konusu düzenleyici işlem ile anılan düzenleme doğrultusunda tesis edilen bireysel işlemlerde hukuka ve üst hukuk normlarına aykırılık görülmemiştir.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. DAVANIN REDDİNE;
2. Davacının adli yardım talebi kabul edildiğinden, davanın açılışı sırasında tahsil edilmeyen ve ayrıntısı aşağıda gösterilen toplam …-TL yargılama giderinin davacıdan tahsili için kararın kesinleşmesine müteakip ilgili vergi dairesine müzekkere yazılmasına,
3. Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre duruşmalı davalar için belirlenen …-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı idarelere (vekalet ücretinin duruşmasız davalar için belirlenen …-TL’nin yarısı olan …-TL’lik kısmının duruşmaya katılmayan Emniyet Genel Müdürlüğüne; geriye kalan …-TL’lik kısmının ise duruşmaya katılan İçişleri Bakanlığına) verilmesine,
4. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 30 (otuz) gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 18/12/2024 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Danıştay 10. Daire Başkanlığı 2024/4716 E. , 2024/6365 K.
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2024/4716
Karar No : 2024/6365
İSTEMİN_KONUSU : … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacı tarafından; Diyarbakır ili, … İlçe Jandarma Komutanlığı emrinde “Uzman Jandarma Çavuş” olarak görev yapmakta iken, 28/10/2010 tarihinde ceza infaz kurumundan bir hükümlünün tedavi edilmesi amacıyla hastaneye nakledilmesi görevini yerine getirdiği sırada hükümlünün getirildiği hastanede bir şahıs tarafından yapılan saldırı sonucunda sol bacağından yaralandığından bahisle oluşan maluliyeti nedeniyle memuriyet görevinden ayrıldığı ileri sürülerek uğradığı iddia edilen iş gücü ve kazanç kaybı zararlarına karşılık 600.000,00 TL maddi (miktar artırımı sonucu 836.491,15 TL) ve 50.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden işleyecek yasal faiziyle ödenmesine karar verilmesi istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; dava konusu olayda davalı idarenin herhangi bir hizmet kusuru bulunmamakla birlikte, davacının görevinin neden ve tesiriyle uğradığı zararının kusursuz sorumluluk ilkesi uyarınca tazmini gerektiği; davacıya dava konusu olay nedeniyle emekli maaşı bağlandığı, nakdi tazminat ödendiği, 17/09/2014 tarihinden itibaren ise 3713 sayılı Yasa’nın Ek 1. maddesi kapsamında kütüphaneci unvanıyla memur olarak görev yapmaya başladığı, bu kapsamda elde ettiği yararların zararından fazla olduğu, dolayısıyla tazmini gereken maddi zararının bulunmadığı, olayın vuku buluş şekli ve davacının bacağının sakatlanması nedeniyle duyduğu elem ve ızdırabın karşılığı olarak manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği gerekçesiyle maddi tazminat istemi yönünden davanın reddine, manevi tazminat istemi yönünden ise davanın kabulü ile 50.000,00 TL manevi tazminatın davacıya ödenmesine karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; davacının, olay nedeniyle uğradığı 554.154,48 TL maddi zararının idareye başvuru tarihi olan 14/09/2012 tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte kusursuz sorumluluk ilkesi uyarınca davalı idarece giderilmesi gerektiği gerekçesiyle … İdare Mahkemesi kararının manevi tazminata ilişkin kısmına karşı davalı idare tarafından yapılan istinaf başvurusunun reddine, davacının istinaf başvurusunun kabulü ile kararın maddi tazminata ilişkin kısmının kaldırılmasına ve maddi tazminat isteminin kısmen kabulüne, kısmen reddine karar verilmiştir.
Anılan karara karşı taraflarca temyiz isteminde bulunulması üzerine, Danıştay Onuncu Dairesinin 20/12/2022 tarih ve E:2018/3918, K:2022/6182 sayılı kararıyla; Bölge İdare Mahkemesi kararının manevi tazminat istemine ilişkin kısmının onanmasına, maddi tazminata ilişkin kısmının bozulmasına karar verilmiştir.
… Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; Danıştay Onuncu Dairesinin anılan bozma kararına uyularak, bilirkişi incelemesi sonucunda hazırlanan hesap raporu hükme esas alınarak maddi zararının bulunmadığı gerekçesiyle davacının maddi tazminata yönelik istinaf başvurusunun reddine, davalı idarenin maddi tazminata yönelik istinaf başvurusunun kabulüne, İdare Mahkemesi kararının kaldırılmasına davanın reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ_EDENİN_İDDİALARI : Davacı tarafından, Danıştay bozma kararında efor kaybı hesabında 2022 yılına kadar asgari geçim indirimi (AGİ) dahil hesap yapılması gerektiği belirtilmesine rağmen bilirkişi raporunda bu dönem için de AGİ hariç hesap yapıldığı, emsal alınan personelin özel kesintilerinin hesaba dahil edilmemesi gerektiği, emsal maaşta yer alan bazı kesintilerin emeklilik maaşında dikkate alınmaması gerektiği, emsal personel ile davacı arasında evli ve çocuklu olmaktan doğan farkların da hesaba dahil edilmesi gerektiği, efor kaybı zararının asgari ücret esas alınarak hesaplanmaması gerektiği, kütüphanede çalışarak elde ettiği gelirin düştüğü, bu durumun hesaba yansıtılması gerektiği, kütüphane memuru olarak çalışması nedeniyle hesapta indirim yapılamayacağı, sosyal güvenlik ödemelerinin indirime konu edilemeyeceği, hesaplamada rapor tarihine en yakın değerlerin dikkate alınması gerektiği ileri sürülmektedir.
KARŞI_TARAFIN_SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra dosyanın tekemmül ettiği görülmekle davacının yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin, gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
Davacı, Diyarbakır ili, … İlçe Jandarma Komutanlığı emrinde “Uzman Jandarma Çavuş” olarak görev yapmakta iken, 28/10/2010 tarihinde ceza infaz kurumundan bir hükümlünün tedavi edilmesi amacıyla hastaneye nakledilmesi görevini yerine getirdiği sırada hükümlünün getirildiği hastanede bir şahıs tarafından yapılan saldırı sonucunda sol bacağından yaralanmış ve hakkında GATA Sağlık Kurulu tarafından düzenlenen … tarih ve … sayılı raporda TSK’de görev yapamayacağına, Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesince düzenlenen … tarih ve … sayılı özürlü sağlık kurulu raporunda da %72 oranında özürlü olduğuna karar verilmiş, yargılama sırasında Adli Tıp Kurumundan alınan … tarih ve … sayılı raporda ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği’ne göre davacının %32,3 oranında meslekte kazanma gücünden kaybetmiş sayılacağı, geçici iş göremezlik süresinin olay tarihinden itibaren 18 aya kadar uzayabileceği mütalaa edilmiştir.
Olay nedeniyle davacıya 15/10/2012 tarihinden başlamak üzere 5434 ve 2330 sayılı Kanunlar uyarınca 6. derece vazife malullüğü aylığı bağlanmış, Jandarma Genel Komutanlığı Nakdi Tazminat Komisyonunun … tarih ve … sayılı kararıyla da 17.0002,39 TL nakdi tazminat ödenmesine karar verilmiştir.
Davacı, 3713 sayılı Kanunun Ek 1. maddesi kapsamında 17/09/2014 tarihinden itibaren Ereğli İzzettin Süllü Halk Kütüphanesi Müdürlüğüne … kadrosunda göreve başlamıştır.
Davacı tarafından; oluşan maluliyeti nedeniyle memuriyet görevinden ayrıldığından bahisle uğradığı iddia edilen iş gücü ve gelir kaybı zararlarına karşılık 600.000,00 TL maddi (miktar artırımı sonucu 836.491,15 TL) ve 50.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle bakılan dava açılmıştır.
İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasanın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmış; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde ise, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.
Genel anlamı ile tam yargı davaları, idarenin faaliyetlerinden ötürü, hakları doğrudan zarara uğrayanlar tarafından idare aleyhine açılan tazminat davaları olup, idarenin hukuki (mali/tazmin) sorumluluğunun yargı aracılığıyla yerine getirilmesini sağlamaktadır.
İdare kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.
Kusursuz (objektif) sorumluluk, kamu hizmetinin görülmesi sırasında kişilerin uğradıkları özel ve olağan dışı zararların idarece tazmini esasına dayanmakta olup; kusur sorumluluğuna oranla ikincil derecede bir sorumluluk türüdür. Başka bir anlatımla idare, hukuka uygun olarak yürüttüğü hizmetin doğrudan sonucu olan, idari faaliyet ile nedensellik bağı kurulabilen, özel ve olağan dışı zararları kusursuz sorumluluk ilkesi gereği tazmin etmekle yükümlüdür. Bu bağlamda, kamu görevlilerinin görevini yaparken görevi nedeniyle uğramış olduğu zararların da kusursuz sorumluluk ilkesi uyarınca tazmini gerekmektedir.
6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun “Bedensel zarar” başlıklı 54. maddesinde, bedensel zararların; tedavi giderleri, kazanç kaybı, çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar ve ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar olduğu; “Belirlenmesi” başlıklı 55. maddesinin 1. fıkrasında, destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararların, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanacağı, kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan ödemelerin, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemeyeceği; zarar veya tazminattan indirilemeyeceği, hesaplanan tazminatın, miktar esas alınarak hakkaniyet düşüncesi ile artırılamayacağı veya azaltılamayacağı, bu Kanun hükümlerinin, her türlü idari eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerin yol açtığı vücut bütünlüğünün kısmen veya tamamen yitirilmesine ya da kişinin ölümüne bağlı zararlara ilişkin istem ve davalarda da uygulanacağı hükümlerine yer verilmiştir.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Davacı 5434 ve 2330 sayılı Kanunlar uyarınca vazife malullüğü aylığı bağlanmak suretiyle emekliye ayrılmıştır. Davacıya anılan Kanunlar uyarınca vazife malullüğü aylığı bağlanmış olması nedeniyle 3713 sayılı Kanun’un Ek 1. maddesinde tanınan yeniden istihdam hakkından yararlanarak 17/09/2014 tarihinden itibaren Ereğli İzzettin Süllü Halk Kütüphanesi Müdürlüğünde … kadrosunda (memur) göreve başlamıştır.
5434, 2330 ve 5510 sayılı Kanunların ilgili maddeleri uyarınca vazife malulü veya harp malulü aylığı bağlananlardan, 5510 sayılı Kanun’un 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a), (b) ve (c) bentleri kapsamında sigortalı olarak çalışmaya başlayanların aylıkları kesilmemektedir. Burada kanun koyucu tarafından sağlanan yarar, yeniden istihdam olanağı sağlanması değil, vazife malullüğü aylığının kesilmemesidir.
Nitekim kanun koyucu, bu hususu, 5510 sayılı Kanun’da “vazife veya harp malullüğü aylığı bağlananlardan sigortalı olarak çalışmaya başlayanların aylıkları kesilmez” şeklinde ifade etmek suretiyle “yarar”ı vazife malullüğü aylığının kesilmemesi olarak belirlemiştir.
Bununla birlikte, harp/vazife malullüğü aylığı alan bu kişilerin, yeniden istihdam hakkından yararlanarak kendilerine ödenen görev aylıklarının, çalışmalarının karşılığı hak ettikleri bir gelir olması ve angarya yasağı gereği maddi zararların tespitinde hesaba katılmaması gerekmektedir. Daha açık bir anlatımla, yeniden istihdam hakkı kapsamında davacıya ödenen görev aylıkları, maddi zarar miktarından düşülecek ifa amaçlı bir ödeme olmadığı gibi zarardan mahsup edilecek bir yarar kalemi de değildir. Dolayısıyla yeniden istihdam hakkı kapsamında davacıya ödenen görev aylıkları aktif ve pasif dönem gelir kaybı hesabında dikkate alınacak bir gelir /yarar kalemi olmamaktadır.
Zira, yeni görev aylığı, olay nedeniyle elde edilen, bir başka ifadeyle, zarar ile doğrudan illiyet bağı bulunan bir gelir kalemi olmadığı gibi, zarar nedeniyle kişiye doğrudan ve otomatik olarak kanunen yapılan bir ödeme de değildir. Kişinin, zarara konu olay sonrası çalışmasını/beden gücünü bu yeni görevine/işine özgülemesi nedeniyle elde edilen bir gelirdir.
Davacıya bağlanan vazife malullüğü aylıkları, görev aylığı kadar zarara uğrayan davacının bu zararının kısmen de olsa karşılanması amacıyla yapılan bir ödeme olup, davacının vazife malullüğü aylığı bağlanmasından önceki görevi, yani zarardan önceki (Uzman Jandarma Çavuş) geliri olan görev aylığından mahsup edilecek bir ödeme kalemidir.
Dolayısıyla, bu gibi hallerde; kişinin gelir kaybı zararı hesap edilirken, olay öncesi görev aylığından (zarar), olay nedeniyle bağlanan vazife malullüğü aylığı (yarar) ve nakdi tazminat ile tütün ikramiyesi (yarar) tutarının çıkarılması sonucu ortaya çıkan fark “net zarar/yarar miktarı” olarak kabul edilmelidir.
Dosyanın incelenmesinden; davacının Uzman Jandarma Çavuş olarak Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yaparken 28/10/2010 tarihinde ceza infaz kurumundan bir hükümlünün tedavi edilmesi amacıyla hastaneye nakledilmesi görevini yerine getirdiği esnada kişisel kusuru bulunmaksızın yaralanması, daha açık bir anlatımla görevinin neden ve tesiri sonucu çalışma gücünü kısmen kaybetmesi karşısında, uğradığı zararların kusursuz sorumluluk (mesleki risk) ilkesi uyarınca tazmini gerektiğinde duraksama bulunmamaktadır.
Bununla birlikte, her ne kadar, temyize konu Bölge İdare Mahkemesi kararına esas alınan 03/06/2024 tarihli bilirkişi raporunda, Dairemizin 20/12/2022 tarih ve E:2018/3918, K:2022/6182 sayılı bozma kararında belirtildiği gibi davacının yeni görev aylığı da yarar kabul edilerek hesaplama yapıldığı görülmekteyse de, Dairemizin başkan ve bütün üyelerinin katılımıyla gerçekleştirilen 31/05/2023 tarihli toplantıda; yukarıda belirtildiği üzere harp/vazife malullüğü aylığı alan kişilerin, yeniden istihdam hakkından yararlanarak yeni görevleri veya işleri karşılığında ödenen aylıklarının, çalışmalarının karşılığı hak ettikleri bir gelir olması ve angarya yasağı gereği maddi zararlarının tespitinde hesaba katılmaması gerektiği yönünde alınan ilke kararı gereğince yeniden istihdam hakkından yararlanarak yeni görevleri veya işleri karşılığında ödenen aylıkların yarar olarak kabul edilmesine ilişkin içtihadında değişikliğe gidilmiş olup, dolayısıyla bu değişiklik nedeniyle davacıya yeni görevi (memur/…) karşılığında ödenen aylıkların hiçbir şekilde zarar hesabında dikkate alınmaması gerekmektedir. Esasen, bireylerin makul güvenlerinin korunması ve hukuki güvenlik ilkesi, içtihadın değişmezliği şeklinde bir hak bahşetmemektedir. (Unedic/Fransa, B. No:20153/04, 18/12/2008, S 74; Nejdet Şahin ve Perihan Şahin / Türkiye, S 58). Mahkemelerin yorumlarında dinamik ve evrilen bir yaklaşımın sürdürülememesi reform ya da gelişimi engelleyeceğinden kararlardaki değişim, adaletin iyi idaresine aykırılık teşkil etmez. (Atanasovski/Makedonya Eski Yugoslav Cumhuriyeti, B. No:36815/03, 14/01/2010. S 38).
Öte yandan; işçi veya memur emeklisi ayrımı yapılmaksızın SGK’dan aylık ve gelir bağlanan herkese bayram ikramiyesi ödendiğinden, bu ikramiyelerin kamu kaynağından/Hazineden karşılansa bile ödemenin sosyal amaçlı olduğu anlaşılığından yarar kabul edilip hesaplanan zarardan mahsup edilemeyeceği açıktır.
Bu nedenle, temyize konu Bölge İdare Mahkemesi kararına esas alınan 03/06/2024 tarihli bilirkişi raporunda; davacının memur kadrosunda … olarak çalışarak kazanacağı yeni görev aylığının ve bayram ikramiyesinin yarar kabul edilerek hesaplanan zarardan mahsup edildiği görüldüğünden, anılan bilirkişi raporunun hükme esas alınacak mahiyette olmadığı sonucuna varılmaktadır.
Bu itibarla, dava konusu olay nedeniyle davacıya ödenecek gelir kaybına ilişkin maddi tazminatın, Dairemizin 20/12/2022 tarih ve E:2018/3918, K:2022/6182 sayılı kararında yer alan ilkeler gözetilerek ve fakat davacının memur kadrosunda … olarak çalışıp kazanacağı yeni görev aylığı ile bu yeni görevinden emekli olması halinde alacağı emekli aylığı ve bayram ikramiyesinin yarar kabul edilmeden hesaplanması gerekmektedir.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin KABULÜNE,
2. … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı temyize konu kararının BOZULMASINA,
3. Kullanılmayan … TL yürütmenin durdurulması harcının istemi hâlinde davacıya iadesine,
4. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesine gönderilmesine, 12/12/2024 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.
DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU 2024/1367 E. , 2024/2698 K
T.C.
D A N I Ş T A Y
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No : 2024/1367
Karar No : 2024/2698
İSTEMİN KONUSU : … İdare Mahkemesinin … tarih ve E: …, K: … sayılı ısrar kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Ağrı ili Doğubeyazıt ilçesinde askerlik görevini ifa ederken 31/10/2009 tarihinde mayına basması nedeniyle yaralanan davacının, söz konusu maluliyetinin 3713 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilerek 2330 sayılı Kanun uyarınca aylık bağlanması istemiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı’nın … tarih ve …sayılı işleminin iptali ile yoksun kaldığı parasal haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: …İdare Mahkemesinin … tarih ve E: …, K: … sayılı kararıyla, Danıştay Onikinci Dairesinin 15/10/2021 tarih ve E:2018/3127, K:2021/4964 sayılı bozma kararına uyularak;
Uyuşmazlığın çözümünde; davacının 3713 sayılı Kanun kapsamına girip girmediğinin tespitinden önce, davacının yaralanmasına neden olan olayın, 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine göre vazife malullüğü kapsamına girip girmediğinin belirlenmesinin önem taşıdığı, davacının emir ve talimatlara aykırı olarak mevziyi terk etmek suretiyle yasaklanmış mayınlı bölgeye girerek odun toplaması sebebiyle gerçekleşen maluliyetin, görevin neden ve etkisinden meydana gelmediğinin kabulü gerektiği sonucuna ulaşıldığı, bu durumda, görevi gereği tehlikeli olduğunu bilmesine rağmen ve kendisine tebliğ edilen emirlere aykırı hareket ederek, nöbet yerini terk etmek suretiyle mayınların bulunduğu alana giren davacının yaralanmasına neden olan olayın oluş biçimi dikkate alındığında, 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre vazife malülü olarak kabul edilemeyeceği sonucuna varılmış olup, vazife malülü kapsamına girmeyen yaralanma olayının, 3713 sayılı Kanun kapsamında da değerlendirilmesine imkan bulunmadığından, tesis edilen işlemde hukuka aykırılık görülmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Daire kararının özeti: Danıştay Onikinci Dairesinin karar düzeltme aşamasında 29/11/2023 tarih ve E:2023/4887, K:2023/6198 sayılı kararıyla;
5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu’nun 44. maddesinin birinci fıkrasına, 45. maddesine, 56. maddesinin birinci fıkrasına; 3497 sayılı Kara Sınırlarının Korunması ve Güvenliği Hakkında Kanun’un 1. ve 3. maddelerine; 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun’un 1. ve 4. maddelerine; 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun, davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan haliyle 21. maddesinin birinci fıkrasına, aynı fıkranın (h) bendine ve ikinci fıkrasına yer verildikten sonra,
Dava konusu işlemin dayanağı olarak gösterilen Vazife Malullüğü Tespit Kurulunun 27/10/2011 tarih ve 514 sayılı kararında, her ne kadar davacının, mayınlı bölgeye girmemesi konusunda verilen emir karşısında itaatsizlikte ısrar kastıyla hareket etmemiş ise de, hizmete ilişkin emre aykırı hareket ederek yaralandığı, sakatlanma olayına neden olan eylemin, 5434 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (b) ve (c) fıkraları kapsamında bulunduğundan, hakkında, aynı Kanun’un vazife malullüğü hükümlerinin uygulanmasına imkan olmadığı belirtilmiş ise de; olayın, davacının kastı nedeniyle değil, kusur ve ihmali nedeniyle gerçekleştiği; öte yandan, mevziyi terk etmek ve mayınlı sahaya girmesi nedeniyle “emre itaatsizlikte ısrar” suçundan dolayı davacı hakkında Askeri Mahkemede açılan davada beraatine karar verildiği; sakatlanma olayının, zorunlu askerlik hizmetinin ifası sırasında, devletin yetki ve sorumluluk alanında meydana geldiğinin anlaşıldığı,
Söz konusu olay nedeniyle, davacının mayınlı sahaya girerek emre itaatsizlikte ısrar suçunu işlediğinden bahisle yapılan yargılama sonucunda; Kara Kuvvetleri Komutanlığı 12. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı … Mahkemesince verilen …tarih ve E: …, K: … sayılı karar incelendiğinde, Mahkemenin; “…Emre İtaatsizlikte Israr suçunun oluşabilmesi için sanığın itaatsizlikte ısrar kastıyla hareket etmesi gerekmektedir. Maddi olay incelendiğinde, sanığın 97 nolu mevziide nöbet tuttuğu sırada havanın soğuk olması nedeniyle üşüdüğü, bu nedenle mevziide bulunan sobayı yakmak için kullanacağı kömürleri tutuşturmak maksadıyla birlikte nöbet tuttuğu H.B ile birlikte mevzii çevresinde çalı çırpı veya tutuşturacak başka bir şey aradığı, daha sonra mayınlı bölgeye girerek buradaki tutuşturacak malzemeyi toplamaya çalışırken olayın meydana geldiği sabittir. Yani sanık kendisine mayınlı bölgeye girmemesi konusunda verilen emir karşısında itaatsizlikte ısrar kastıyla hareket etmemiş, üşüme gibi tamamen insani bir duyguyla bu ihtiyacını gidermek kastıyla mayınlı bölgeye girmiştir. Dolayısıyla maddi olayda sanığın Emre İtaatsizlikte Israr kastıyla hareket ettiği sonucuna ulaşılmamıştır.” gerekçesiyle davacının beraatine karar verildiğinin görüldüğü,
Öte yandan, Anayasa Mahkemesince, yapılan bir bireysel başvuru üzerine yaşam hakkı ile ilgili olarak; Manisa/Turgutlu İlçe Jandarma Komutanlığında askerlik görevini yapan S.K.’nın 24/1/2013 tarihinde ateşli silahla yaralanma sonucu yaşamını yitirmesi olayı nedeniyle verilmiş olan ve 19/09/2018 tarih ve 30540 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 27/06/2018 tarih ve 2015/17126 sayılı kararda; “Kişinin yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığını koruma hakkı birbiriyle sıkı bağlantıları olan devredilmez ve vazgeçilmez haklardan olup devletin bu konuda pozitif ve negatif yükümlülükleri bulunmaktadır. Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme, bunun yanı sıra pozitif bir yükümlülük olarak yine yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların, gerek diğer bireylerin, gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır…
Askerlik yükümlülüğü kapsamında yürütülen bazı eylem ve etkinliklerin doğasına ve insan unsuruna bağlı olarak ortaya çıkan risk seviyesine uygun şekilde yaşamı koruyucu yasal ve idari düzenlemelerin bulunması gerekmektedir. Devlet, askerlik görevini zorunlu kıldığı için özellikle silahların kullanımı konusunda büyük bir titizlik göstermeli; psikolojik sorunları olan askerlerin tedavi edilmesini ve onlara yönelik uygun tedbirlerin alınmasını sağlamalıdır. Oluşturulan yasal ve idari düzenlemelerde, askerlik yaşamının doğasında var olan tehlikelerle karşı karşıya bulunan askerlerin etkin bir şekilde korunmasını sağlayan uygulamaya ilişkin tedbirlerin ve emir komuta zinciri içinde yer alan sorumlular tarafından işlenebilecek kusur ve hataların tespit edilmesini sağlayacak usullerin öngörülmesi gerekmektedir. Bu çerçevede askere alım sırasında kişilerin uygun denetimlerden geçirilmesi,askerlik öncesinde ve sırasında kişilere gerekli denetim ve müdahalelerin yapılması büyük önem taşımaktadır… Kişilerin yaşamının korunması için yeterli yasal ve idari bir çerçevenin oluşturulması yükümlülüğü, askerlik hizmetini ifa eden kişilerin yaşam ve sağlıklarının korunması için de geçerlidir.
Tüm bu koşullar birlikte değerlendirildiğinde somut olayda S.K.nın yaşamının korunması için gerekli olan makul tedbirlerin alındığının söylenemeyeceği sonucuna varılmıştır.
Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.” ifadelerine yer verilerek, yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının ihlal edildiğine karar verildiği,
Bu duruma göre, Anayasa Mahkemesinin yukarıda anılan kararı da göz önünde bulundurulduğunda; davacının bir ayağını kaybetmesi sonucu malul olmasına neden olan olayın, gündüz nöbetini tuttuğu sırada, ateş yakarak ısınmak amacıyla odun toplamak için girdiği mayınlı bölgede mayına basarak meydana geldiği ve bu yaralanma sonucu malul olduğu anlaşılmış olup; bu niteliği itibarıyla yaşam hakkı çerçevesinde değerlendirilmesi gereken olayın, askerlik hizmetinin ifası sırasında, bu hizmetin neden ve etkisiyle meydana geldiğinin kabulü gerektiği sonucuna varıldığından, davacının maluliyetinin 3713 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilerek, adı geçene 2330 sayılı Kanun uyarınca aylık bağlanması gerekirken, aksi yönde tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uygunluk, davanın reddi yolundaki İdare Mahkemesi kararında ise hukuki isabet görülmediği gerekçesiyle … İdare Mahkemesinin … tarih ve E: …, K: … sayılı kararın bozulmasına karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesinin ısrar kararının özeti: … İdare Mahkemesinin … tarih ve E: …, K: … sayılı kararıyla; aynı gerekçe ile davanın reddi yolundaki ilk kararda ısrar edilmiştir.
TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, Danıştay Onikinci Dairesi tarafından verilen bozma kararının hakkaniyete, usul ve yasaya uygun olduğu, dosya kapsamı ile de uyumlu olduğu, yerel mahkemece daha önce verilen kararda ısrar edilmesinin açıkça usul ve yasaya aykırılık oluşturduğu; Daire kararında, Anayasa Mahkemesinin 27/06/2018 tarih ve 2015/17126 sayılı bireysel başvuru kararına değinilerek, bir ayağını kaybetmesi sonucu malul olmasına neden olan olayın, yaşam hakkı çerçevesinde değerlendirildiği ve maluliyetinin 3713 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesi gerektiğinin vurgulandığı; malullüğüne konu olan olayda, herhangi bir emre itaatsizlik eyleminde bulunmadığı ve zorunlu sebeplerle yapması gereken noktalarda hayatın olağan akışına uygun davrandığı; mayınlı sahada parçalanabileceğini veya ölebileceğini bilen bir şahsın isteyerek o bölgeye girmesinin zaten mantık sınırları içerisinde olamayacağı; hangi bölgenin mayınlı, hangi bölgenin temiz olduğunu bilmesi dahilinde bunu yapmasının zaten akli melekelerinin yerinde olmadığının göstergesi olacağı ve bu durumda da zaten askerlik vazifesini yapmaması gerektiği; nöbetini sağlıklı ve gereği gibi yapabilmesi için her türlü desteği sağlamanın devletin öncelikli görevi olduğu; bununla birlikte, askeri mahkemede “mevziiyi terk etmek ve mayınlı sahaya girmekten” dolayı hakkında yapılan yargılamada “kasıt yokluğu ve zaruret hali” sebepleriyle beraatine karar verildiği; anılan beraat kararının da, yargılama sırasında dikkate alınması gerektiği ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, … İdare Mahkemesince verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …’IN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi ile Ankara 9. İdare Mahkemesi ısrar kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Temyiz edilen kararla ilgili dosyanın incelenmesinden; … İdare Mahkemesinin … tarih ve E: …, K: … sayılı, dava konusu işlemin iptaline ilişkin kararın, Danıştay Onikinci Dairesinin 15/10/2021 tarih ve E:2018/3137, K:2021/4964 sayılı kararıyla; “davacının 3713 sayılı Kanun kapsamına girip girmediğinin tespitinden önce, davacının yaralanmasına neden olan olayın, 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine göre vazife malullüğü kapsamına girip girmediğinin belirlenmesinin önem taşıdığı, davacının emir ve talimatlara aykırı olarak mevziyi terk etmek suretiyle yasaklanmış mayınlı bölgeye girerek odun toplaması sebebiyle gerçekleşen maluliyetin, görevin neden ve etkisinden meydana gelmediğinin kabulü gerektiği sonucuna ulaşıldığı, bu durumda, görevi gereği tehlikeli olduğunu bilmesine rağmen ve kendisine tebliğ edilen emirlere aykırı hareket ederek, nöbet yerini terk etmek suretiyle mayınların bulunduğu alana giren davacının yaralanmasına neden olan olayın oluş biçimi dikkate alındığında, 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre vazife malülü olarak kabul edilemeyeceği sonucuna varılmış olup, vazife malülü kapsamına girmeyen yaralanma olayının, 3713 sayılı Kanun kapsamında da değerlendirilmesine imkan bulunmadığından, tesis edilen işlemde hukuka aykırılık görülmediği” gerekçesiyle bozulması üzerine, … İdare Mahkemesince bozma kararına aynen uyularak davanın reddine karar verildiği; davacı tarafın, bu karara karşı, temyiz başvurusunda bulunması üzerine, Danıştay Onikinci Dairesinin 06/04/2023 tarih ve E:2023/941, K:2023/1844 sayılı kararı ile anılan kararın onandığı, davacı tarafça bu kez karar düzeltme yoluna başvurulduğu ve Danıştay Onikinci Dairesi tarafından, 29/11/2023 tarih ve E:2023/4887, K:2023/6198 sayılı kararla; Anayasa Mahkemesi’nin, 19/09/2018 tarih ve 30540 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 27/06/2018 tarih ve 2015/17126 sayılı bireysel başvuru kararına atıf yapılarak, “davacının bir ayağını kaybetmesi sonucu malul olmasına neden olan olayın, gündüz nöbetini tuttuğu sırada, ateş yakarak ısınmak amacıyla odun toplamak için girdiği mayınlı bölgede mayına basarak meydana geldiği ve bu yaralanma sonucu malul olduğunun anlaşıldığı; bu niteliği itibarıyla yaşam hakkı çerçevesinde değerlendirilmesi gereken olayın, askerlik hizmetinin ifası sırasında, bu hizmetin neden ve etkisiyle meydana geldiğinin kabulü gerektiği sonucuna varıldığından, davacının maluliyetinin 3713 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilerek, adı geçene 2330 sayılı Kanun uyarınca aylık bağlanması gerekirken, aksi yönde tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uygunluk, davanın reddi yolundaki İdare Mahkemesi kararında ise hukuki isabet görülmediği” gerekçesiyle karar düzeltme isteminin kabulü ile İdare Mahkemesi kararının bozulmasına karar verildiği; İdare Mahkemesi tarafından ise, bozma kararına uyulmayarak davanın reddi yolundaki kararda ısrar edildiği görülmektedir.
Temyizen incelenen dosyada, yargılamanın geldiği aşama itibarıyla, usuli müktesep hak kavramının ve istisnalarının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Yargıtayın 04/02/1959 tarih ve E:1957/13, K:1959/5 sayılı ve 09/05/1960 tarih ve E:1960/21, K:1960/9 sayılı içtihadı birleştirme kararlarıyla, hukukta uygulamaya giren usuli kazanılmış hak kavramı, bir davada, mahkemenin veya tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine (diğeri aleyhine) doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hak olarak tanımlanmaktadır. İlk derece mahkemesinin doğru bularak uyduğu bozma kararı üzerine, temyiz yerinin bozma kararı ile benimsediği esaslara aykırı şekilde bozma kararı verememesi olarak tanımlanan bu ilkenin, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 12/07/2006 tarih ve E:2006/4-519, K:2006/527 sayılı kararında da belirtildiği üzere, kimi istisnaları da bulunmaktadır. (Aynı doğrultuda, HGK’nun 21/01/2004 tarih ve E:2004/10-44, K:2004/19, 03/02/2010 tarih ve E:2010/4-40, K:2010/54 sayılı kararları bulunmaktadır.)
“Usuli müktesep hak” ilkesine göre; mahkemenin, bozmaya uymasından sonra, yeni bir içtihadı birleştirme kararı ya da geçmişe etkili bir kanun çıkması; uygulanması gereken bir kanun hükmünün, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilmesi hallerinde, usuli kazanılmış hakka göre değil, ortaya çıkan yeni hukuki durumlara göre karar verilmesi gerekmektedir.
Ayrıca, görev konusu, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, harç ve maddi hataya dayanan bozma kararına uyulmasında olduğu gibi, kamu düzeni ile ilgili konularda usuli kazanılmış hakkın uygulanması mümkün değildir.
Öğretide, istisnaların bunlarla sınırlı olmadığı, bugüne kadar artarak geldiği gibi bundan sonra da yeni istisnaların olabileceği savunulmaktadır.
Usuli kazanılmış hak ilkesinin idari yargıda uygulanabilirliğine gelince;
Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulunun 03/03/2000 tarih ve E:1999/1126, K:2000/394 sayılı ve 23/10/2003 tarih ve E:2001/864, K:2003/744 sayılı kararlarında, usuli kazanılmış hak ilkesi incelenmek suretiyle bir sonuca varılmış olup, özellikle E:1999/1126 sayılı kararda;
“Temyiz incelemesi sonucunda bir mahkeme kararının işin esasına ilişkin olarak bozulması halinde mahkemenin, bozma kararına uymak veya ilk kararında ısrar etmek olanağı bulunmaktadır. Mahkemenin ilk kararında ısrar etmeyerek, bozma kararına uymak suretiyle verdiği kararın temyizi halinde, temyiz mercii, bu kez bozma kararına uygun karar verilip verilmediğini incelemek durumundadır. Temyiz incelemesi sırasında, temyiz merciinin, aynı yasal mevzuatla farklı bir sonuca ulaşması, ilk bozma ve buna uyularak verilmiş olan yargı kararının aynı mevzuat karşısında yeniden değerlendirilmesi, taraflar ve uygulama açısından istikrar ve kazanılmış haklar yönünden, aykırı sonuçlar yaratabilir.
İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda, usuli kazanılmış hak ile ilgili açık bir hüküm olmamakla beraber; İdare Mahkemesince, Danıştay’ın ilgili Dairesinin temyiz incelemesi sonucunda vermiş olduğu bozma kararına uyulmak suretiyle verilen kararın, Dairesince yeniden temyizen incelenmesi aşamasında yapılacak inceleme, Mahkeme kararının bozma kararına uygun olup olmadığı, bir başka anlatımla, bozma kararının gereklerinin yerine getirilip getirilmediği, kararın bozma kararı doğrultusunda olup olmadığı konusuyla sınırlı olmak durumundadır.” gerekçesine yer verilmiştir.
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 24/12/2009 tarih ve E:2006/149, K:2009/3386 sayılı kararında da “usuli kazanılmış hak ilkesi” ayrıntılı olarak incelenmiştir.
İçtihatlarla varılan bu sonuca uygun olarak, 2577 sayılı Kanun’un 18/6/2014 tarih ve 6545 sayılı Kanun’un 23. maddesiyle değiştirilen 50. maddesinin 4. fıkrasında, “Danıştayın bozma kararına uyulduğu takdirde, bu kararın temyiz incelemesi, bozma kararına uygunlukla sınırlı olarak yapılır.” düzenlemesine yer verilmek suretiyle, idari yargıda da usuli kazanılmış hak ilkesi yasal dayanağa kavuşmuştur.
Dolayısıyla, İdare Mahkemesince, Danıştayın ilgili Dairesinin temyiz incelemesi sonucunda vermiş olduğu bozma kararına uyulmak suretiyle verilen kararın, Dairesince yeniden temyizen incelenmesi aşamasında yapılacak inceleme, Mahkeme kararının bozma kararına uygun olup olmadığı, bir başka anlatımla, bozma kararının gereklerinin yerine getirilip getirilmediği, kararın bozma kararı doğrultusunda olup olmadığı konusuyla sınırlı olmak durumundadır.
Bununla birlikte, kanunda geçmişe etkili bir değişiklik yapılması, o konuda sonradan bir içtihadı birleştirme kararının alınması, Anayasa Mahkemesince kanun hükmünün iptal edilmesi, kamu düzenini ilgilendiren bir usûl kuralı dikkate alınmadan karar verilmiş olması, Anayasa Mahkemesince bireysel başvuruda aynı konuda hak ihlaline karar verilmesi gibi durumlarda usûli kazanılmış haktan söz edilemeyeceği yüksek yargı içtihadıyla kabul edilmektedir. Bu husus, 2577 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (4) numaralı fıkrasının somut norm denetiminin yapıldığı Anayasa Mahkemesinin 12/06/2020 tarih ve E:2019/115, K:2020/31 sayılı kararının “Anlam ve Kapsam” kısmında şu şekilde ifade edilmiştir.
“12. Bu itibarla kural, mahkemece bozma kararına uyulmasıyla birlikte taraflardan biri lehine ortaya çıkan hukuki sonucun -söz konusu tarafın bu sonucun devam etmesi yönündeki beklentisinin korunmamasını haklı ve zorunlu kılacak bir sebep bulunmadığı sürece- temyiz merciince değiştirilememesini ifade etmektedir. Dolayısıyla kural, yargılama sürecinde maddi ve hukuki koşullarda herhangi bir değişiklik olmamasına rağmen heyet oluşumunun değişmesi, heyetin görüş değiştirmesi ya da aynı mevzuat hükmünü farklı şekilde yorumlaması gibi nedenlerle bozma kararının aksi yönünde kararlar verilmesine engel teşkil etmektedir.”
Bakılan uyuşmazlıkta ise; … İdare Mahkemesi tarafından, Danıştay Onikinci Dairesinin 15/10/2021 tarih ve E:2018/3127, K:2021/4964 sayılı bozma kararına aynen uyulmak suretiyle davanın reddi doğrultusunda karar verilmesine rağmen aynı Daire tarafından, yargılama sürecinde maddi ve hukuki koşullarda herhangi bir değişiklik olmamasına rağmen, ilk bozma kararından önceki tarihe ait Anayasa Mahkemesinin bir bireysel başvuru kararına atıf yapılarak, daha önce temyizen inceleme sonucu verilmiş bir karar yokmuş ve uyuşmazlık, Daire tarafından ilk kez temyizen inceleniyormuşçasına değerlendirme yapılarak yerel mahkeme kararının aksi bir gerekçeyle bozulduğu görülmüştür.
Daire kararında atıf yapılan Anayasa Mahkemesi kararı incelendiğinde de, anılan kararın davacının uyuşmazlık konusuna ilişkin bireysel başvurusu sonucunda verilmiş bir karar olmadığı; ortak yanının iki dosyadaki uyuşmazlığın da sadece askerlik vazifesinin yerine getirilmesi aşamasında gerçekleşen olaylara dair olduğu; olayların oluş şeklinin, zamanının ve sonuçlarının ise birbirinden farklı olduğu, aynı değerlendirmeye tabi tutulamayacağı; öte yandan, anılan kararın, Danıştayın ilk bozma kararından önceki tarihe ait bir karar olduğu anlaşılmıştır. Dolayısıyla, Daire kararında atıf yapılan Anayasa Mahkemesi kararının, 2577 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (4) numaralı fıkrasının ve usuli müktesep hakkın uygulanması konusunda istisna oluşturmayacağı sonucuna varılmıştır.
Yukarıda değinilen süreç dikkate alındığında, Danıştay Onikinci Dairesi tarafından verilen bozma kararına aynen uyularak verilen İdare Mahkemesi kararının temyiz incelemesinin, bozma kararına uygun olarak verilip verilmediği ile sınırlı yapılması gerektiği; bu itibarla, ilk bozma kararının, davalı idare lehine usuli kazanılmış hak oluşturduğu, Daire tarafından verilen ilk bozma kararına uyularak verilen davanın reddi yolundaki idare mahkemesi kararının yeniden bozulmasının usuli kazanılmış hak ilkesine aykırılık oluşturacağı anlaşılmıştır.
Bu itibarla, ısrar kararında sonucu itibarıyla hukuki isabetsizlik bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin reddine,
2. Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle reddine ilişkin … İdare Mahkemesinin temyize konu … tarih ve E: …, K: …sayılı ısrar kararının belirtilen gerekçe ile ONANMASINA,
3. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 15 (onbeş) gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 07/11/2024 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
X- Dava, Ağrı ili Doğubeyazıt ilçesinde askerlik görevini ifa ederken 31/10/2009 tarihinde mayına basması nedeniyle yaralanan davacının, söz konusu maluliyetinin 3713 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilerek 2330 sayılı Kanun uyarınca aylık bağlanması istemiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı’nın … tarih ve … sayılı işleminin iptali ile yoksun kaldığı parasal haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
Yargılamanın geldiği aşama itibarıyla, öncelikle, usuli muktesep hak kavramının ve istisnalarının değerlendirilmesi gerekmiştir.
İdare Mahkemesince, Danıştayın ilgili Dairesinin temyiz incelemesi sonucunda vermiş olduğu bozma kararına uyulmak suretiyle verilen kararın, Dairesince yeniden temyizen incelenmesi aşamasında yapılacak inceleme, Mahkeme kararının bozma kararına uygun olup olmadığı, bir başka anlatımla, bozma kararının gereklerinin yerine getirilip getirilmediği, kararın bozma kararı doğrultusunda olup olmadığı konusuyla sınırlı olmak durumundadır. Nitekim, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 18/06/2014 tarih ve 6545 sayılı Kanun’un 23. maddesiyle değiştirilen 50. maddesinin (4) numaralı fıkrasında; “Danıştayın bozma kararına uyulduğu takdirde, bu kararın temyiz incelemesi, bozma kararına uygunlukla sınırlı olarak yapılır.” hükmüne yer verilerek, bu husus Kanun hükmü hâline getirilmiştir.
Bununla birlikte, kanunda geçmişe etkili bir değişiklik yapılması, o konuda sonradan bir içtihadı birleştirme kararının alınması, Anayasa Mahkemesince kanun hükmünün iptal edilmesi, kamu düzenini ilgilendiren bir usûl kuralı dikkate alınmadan karar verilmiş olması, Anayasa Mahkemesince bireysel başvuruda aynı konuda hak ihlaline karar verilmesi gibi durumlarda usûli kazanılmış haktan söz edilemeyeceği yüksek yargı içtihadıyla kabul edilmektedir. Bu husus, 2577 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (4) numaralı fıkrasının somut norm denetiminin yapıldığı Anayasa Mahkemesinin 12/06/2020 tarih ve E:2019/115, K:2020/31 sayılı kararının “Anlam ve Kapsam” kısmında şu şekilde ifade edilmiştir.
“12. Bu itibarla kural, mahkemece bozma kararına uyulmasıyla birlikte taraflardan biri lehine ortaya çıkan hukuki sonucun -söz konusu tarafın bu sonucun devam etmesi yönündeki beklentisinin korunmamasını haklı ve zorunlu kılacak bir sebep bulunmadığı sürece- temyiz merciince değiştirilememesini ifade etmektedir. Dolayısıyla kural, yargılama sürecinde maddi ve hukuki koşullarda herhangi bir değişiklik olmamasına rağmen heyet oluşumunun değişmesi, heyetin görüş değiştirmesi ya da aynı mevzuat hükmünü farklı şekilde yorumlaması gibi nedenlerle bozma kararının aksi yönünde kararlar verilmesine engel teşkil etmektedir.”
Temyize konu dosyanın incelenmesinden; davacının 3713 sayılı Kanun kapsamına girip girmediğinin tespitinden önce, davacının yaralanmasına neden olan olayın, 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine göre vazife malullüğü kapsamına girip girmediğinin belirlenmesinin önem taşıdığı anlaşılmaktadır. Daire tarafından verilen ilk bozma kararında, her ne kadar, “davacının emir ve talimatlara aykırı olarak mevziyi terk etmek suretiyle yasaklanmış mayınlı bölgeye girerek odun toplaması sebebiyle gerçekleşen maluliyetin, görevin neden ve etkisinden meydana gelmediğinin kabulü gerektiği sonucuna ulaşıldığı, bu durumda, görevi gereği tehlikeli olduğunu bilmesine rağmen ve kendisine tebliğ edilen emirlere aykırı hareket ederek, nöbet yerini terk etmek suretiyle mayınların bulunduğu alana giren davacının yaralanmasına neden olan olayın oluş biçimi dikkate alındığında, 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre vazife malülü olarak kabul edilemeyeceği sonucuna varılmış olup, vazife malülü kapsamına girmeyen yaralanma olayının, 3713 sayılı Kanun kapsamında da değerlendirilmesine imkan bulunmadığından, tesis edilen işlemde hukuka aykırılık görülmediği” gerekçesine yer verildiği ve idare mahkemesi tarafından da bozma kararına uyularak davanın reddine karar verildiği anlaşılmakta ise de; “yaşam hakkı” ile değerlendirmeler içeren ve dava konusu uyuşmazlık ile benzer nitelikte bir olaya ilişkin olan Anayasa Mahkemesinin 27/06/2018 tarih ve 2015/17126 sayılı, “Manisa/Turgutlu İlçe Jandarma Komutanlığında askerlik görevini yapan S.K.’nın 24/01/2013 tarihinde ateşli silahla yaralanma sonucu yaşamını yitirmesi olayı” nedeniyle vermiş olduğu bireysel başvuru kararının; yeni bir hukuki durum oluşturduğu ve usuli müksetep hak kavramının istisnaları kapsamında değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Yukarıda atıf yapılan, Anayasa Mahkemesi kararı da bu doğrultuda bulunmaktadır.
Bu itibarla; temyize konu karar açısından, işin esasının incelenmesi suretiyle bir karar verilmesi gerektiği oyuyla, çoğunluk kararına katılmıyoruz.
DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU 2023/3168 E. , 2024/2469 K
T.C.
D A N I Ş T A Y
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No : 2023/3168
Karar No : 2024/2469
İSTEMİN KONUSU: … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin… tarih ve E:…, K…… sayılı ısrar kararının maddi tazminata ilişkin kısmının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacı tarafından, … ili, … İlçe Jandarma Komutanlığında jandarma komando er olarak askerlik görevini yapmakta iken, 21/10/2014 tarihinde icra edilen 25 metre sıfırlama atışı esnasında keskin nişancı tüfeği mekanizmasının üst kapak arka tarafından fırlayan iğnenin sağ gözüne batması sonucunda sağ gözünü kaybetmesinde davalı idarenin hizmet kusuru bulunduğu ileri sürülerek 1.000,00 TL (miktar artırım dilekçesiyle 258.504,48 TL) maddi tazminat ile 20.000,00 TL (miktar artırım dilekçesiyle 50.000,00 TL) manevi tazminatın ödenmesine karar verilmesi istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesinin … tarih ve E:… K:… sayılı kararıyla; dava konusu olayın, idarenin silah ve mühimmatında bulunan kusurdan kaynaklandığı, kişisel bir husumetten ya da davacının kusurlu bir davranışı nedeniyle meydana gelmediği, askeri hizmetin ifası sırasında gerçekleştiği, zararı doğuran olay ile askeri hizmet arasında illiyet bağı bulunduğu, öte yandan, davacının yaralanmasının yerine getirdiği görev sırasında ve görev yerinde meydana geldiği dikkate alındığında idarenin kusursuz sorumluluk çerçevesinde sorumlu olduğu, Adli Tıp Kurumu Başkanlığı, 3. İhtisas Kurulunca düzenlenen … tarih ve … sayılı raporda davacının (E) cetveline göre % 32,3 meslekte kazanma gücünden kaybetmiş sayılacağının belirlendiği, dosya kapsamında alınan 23/11/2019 tarihli bilirkişi raporunda davacının meslekte kazanma güç kaybı zararının 258.504,48 TL olduğunun belirlendiği, bilirkişi raporu hükme esas alınabilir nitelikte bulunarak ve davacı tarafından verilen miktar artırım dilekçesi dikkate alınarak davacının sürekli işgücü kaybı ve ekonomik geleceğinin sarsılmasından kaynaklı zarar karşılığı 258.504,48 TL maddi tazminatın 500,00 TL’sine idareye başvuru tarihi olan 04/09/2015 tarihinden itibaren, 258.004,48 TL’lik kısmının ise miktar artırım dilekçesinin davalı idareye tebliğ tarihi olan 09/12/2019 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalı idarece davacıya ödenmesine, geçici iş gücü kaybı ile gelecekteki tedavi giderlerine ilişkin maddi tazminat ve faiz istemlerinin reddine, dava konusu olayda manevi tazminatın koşullarının bulunduğu, manevî zararı doğuran olayın oluş şekli, niteliği ve davacı üzerinde meydana gelen yaralanmanın etkisi dikkate alındığında, manevi tazminat istemine yönelik miktar artırım şartlarının oluşmadığı gerekçesiyle davacının manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne, 20.000,00 TL manevi tazminatın, idareye başvuru tarihi olan 04/09/2015 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalı idare tarafından davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin manevi tazminat ve faiz isteminin reddine karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: … Bölge İdare Mahkemesi …İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; dava konusu olay neticesinde yaralanan ve askerliğe elverişsiz hale gelen davacıya, vazife malullüğü tespit kurulunun … tarih ve … sayılı kararı üzerine, 12. derece, 3. kademe intibakı üzerinden 01/03/2015 tarihinden itibaren 2.330,91 TL vazife malullüğü aylığının bağlandığı, 2019/10 ayı maaşının 3.783,99 TL olduğu, 5434 sayılı Kanun’un Ek-79. maddesi uyarınca tütün ikramiyesinin ödendiği, 5434 sayılı Kanun’un 12. maddesi ile 56. maddesine göre vazife malullüğü aylığı bağlanan davacının kuruma tabi hizmeti olmadığından aynı Kanun’un 89. maddesi uyarınca emekli ikramiyesinin tahakkuk ettirilmediği, ilk derece mahkemesince, davacının maddi zararlarının tespiti için bilirkişi incelemesi yaptırıldığı, dosyaya sunulan hesap raporu incelendiğinde, meslekte kazanma gücüne göre davacının maddi zararının 258.504,48 TL olarak hesap edildiği, davacıya sağlanan maddi yararın ise zarardan düşülmediği, yarar kalemleri incelendiğinde, SGK tarafından ödenen vazife malullüğü aylığının 2019/10 ay itibarıyla 3.783,99 TL olduğu, bilirkişinin davacının zararını asgari ücret üzerinden hesapladığı, 2019 yılı asgari ücretin brüt tutarının 2.209,00 TL olduğu, net tutarın ise 1.603,00 TL olduğu değerlendirildiğinde, zararlandırıcı olaydan dolayı idarenin davacıya sağladığı yararın bilirkişi raporunda tespit edilen tutarın çok üzerinde olduğu, usul ekonomisi gereği bu farkın tespiti için yeniden bilirkişi raporu aldırılmasına gerek olmadığı, davacının aktif ve pasif dönemdeki zararlarının davalı idare tarafından asgari ücretin çok üzerinde bağlanan vazife malullüğü aylığı ile giderildiği gerekçesiyle maddi tazminat istemi yönünden davacının istinaf başvurusunun reddine, davalı idarenin istinaf başvurusunun kabulüne, kararın maddi tazminatın kabulüne ilişkin kısmının kaldırılmasına ve davanın maddi tazminata ilişkin kısmının reddine, manevi tazminat istemi yönünden tarafların istinaf başvurularının reddine karar verilmiştir.
Daire kararının özeti: Danıştay Onuncu Dairesinin 20/03/2023 tarih ve E:2021/7429, K:2023/1416 sayılı kararıyla;
Bölge İdare Mahkemesi Kararının, Davanın Manevi Tazminat İsteminin Kısmen Reddine İlişkin Kısımının İncelenmesi:
Bölge İdare Mahkemesinin İdare ve Vergi Dairelerince verilen nihai kararlarının temyizen bozulmasının 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı halinde mümkün olduğu,
Davanın manevi tazminat isteminin kısmen reddine ilişkin karara karşı yapılan istinaf başvurusunun reddine dair temyizen incelenen kararın bu kısmının, usul ve hukuka uygun olduğu, davacı tarafından ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın bu kısmının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği,
Bölge İdare Mahkemesi Kararının, Davanın Maddi Tazminat İsteminin Reddine İlişkin Kısmının İncelenmesi:
Dosya kapsamında yer alan 21/04/2016 tarih ve 760 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığının yazısından anlaşıldığı üzere davacıya 5434 sayılı Kanun uyarınca 01/03/2015 tarihinden itibaren 5. derece Türk Silahlı Kuvvetleri Vazife Malullüğü aylığı bağlandığından davacının gelir kaybından kaynaklanan maddi bir zararı bulunmamakla birlikte, davacının çalışma gücü (efor) kaybından doğduğu ileri sürülen maddi tazminat istemi yönünden dosyanın incelenmesinden;
Tazminat hukukunda, çağın gereklerine uygun olarak geliştirilen içtihatlarla, kişinin uğramış olduğu kalıcı bedensel sakatlığının sebep olduğu iş gücü kaybının mevcut işini yürütmesine engel olmamasına bağlı olarak gelirinde ve mal varlığında bir eksilme olmamış olsa dahi “güç (efor) kaybı tazminatı” olarak adlandırılan tazminatın ödenmesi gerektiğinin kabul edildiği, iş gücü kaybına uğrayan kişinin günlük yaşamını sürdürebilmesi ve mevcut işini yapabilmesi için zarardan önceki durumuna ve diğer kişilere göre daha fazla bir güç (efor) sarf ettiği gerçeğinden hareket edilerek zararı, bir anlamda, bu “fazladan sarf edilen gücün” oluşturduğu esası benimsendiği, bu doğrultuda, idari faaliyetlerin neden ve etkisiyle kamu görevlilerinin veya diğer kişilerin güç (efor) kaybına dayanan maddi zararının idare hukukunun ilke ve kuralları uyarınca idarece tazmin edilmesi gerektiği hususunda bir duraksama bulunmadığı,
İdare hukuku ilkelerine göre maddi zararın; idari işlem veya eylem nedeniyle kişinin mal varlığının (patrimuanın) aktifinde meydana gelen azalma nedeniyle uğranılan zarar ile elde edilmesi kesin olan gelirden yoksun kalma sonucu uğranılan toplam zarar olduğu, bedensel nitelikteki maddi zararın ise, kişinin sağlığına kavuşmak için yaptığı tedavi giderleri ile çalışma gücünün azalması ya da yok olması nedeniyle elde edeceği gelirde meydana gelen azalmayı ifade ettiği,
Bakılan davada, dava konusu olay neticesinde vazife malulü olarak emekliye ayrılan davacının, Adli Tıp Kurumu Başkanlığı, … İhtisas Kurulunca düzenlenen…tarih ve … sayılı raporda (E) cetveline göre % 32,3 meslekte kazanma gücü kaybına uğradığının belirlendiği,
Davacının günlük yaşamını iş gücü kaybı oranında daha fazla güç (efor) sarf ederek sürdüreceği, bu fazladan sarf edilen efordan kaynaklanan aktif dönemdeki, daha açık bir anlatımla zarar tarihinden olay gerçekleşmeseydi yasal olarak emekliye ayrılacağı tarihe kadar olan dönemdeki maddi zararın (2022 yılına kadar asgari geçim indirimi -AGİ- dahil, 2022 yılından itibaren AGİ hariç) net asgari ücret tutarı kadar olacağı, dolayısıyla aktif dönem efor kaybı tazminatının, net asgari ücrete meslekte kazanma güç kaybı oranı uygulanmak suretiyle hesaplanması gerektiği,
Ayrıca, güç (efor) kaybına dayanan maddi tazminatın hesabında, davacının yasal olarak emekliye ayrılacağı tarihten TRH 2010 Ulusal Mortalite Tablosuna göre belirlenen muhtemel bakiye yaşam süresinin sonuna kadar geçen pasif devrede de, güç kaybı nedeniyle daha fazla efor sarf ederek yaşamını devam ettirmesi söz konusu olacağından, pasif dönem zararının da aynı usulle (AGİ hariç net asgari ücret tutarına maluliyet oranının uygulanması suretiyle) hesaplanması gerektiği,
Aktif dönemin işleyecek devre zararı ile pasif dönem zararı hesaplanırken, bilirkişi raporunun düzenlendiği tarihte bilinen net asgari ücret miktarının, her yıl %10 artırılmak ve %10 iskontoya tabi tutulması gerektiği,
Bu durumda, Bölge İdare Mahkemesince, aktarılan açıklamalar doğrultusunda davacının aktif ve pasif dönemde efor (güç) kaybından kaynaklanan maddi zararının bilirkişi marifetiyle hesaplanarak davacıya ödenmesine karar verilmesi gerekirken, davacının maddi tazminat isteminin reddine karar verilmesinde hukuki isabet bulunmadığı gerekçesiyle … Bölge İdare Mahkemesi …İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:…sayılı kararının manevi tazminata ilişkin kısmının onanmasına, maddi tazminat isteminin reddine ilişkin kısmının bozulmasına karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi ısrar kararının özeti: … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla;
Olayda, 21/10/2014 tarihinde icra edilen 25 metre sıfırlama atışı esnasında keskin nişancı tüfeği mekanizmasının üst kapak arka tarafından fırlayan iğnenin sağ gözüne batması sonucunda yaralanan ve askerliğe elverişsiz hale gelen davacıya, vazife malullüğü tespit kurulunun … tarih ve … sayılı kararı üzerine, 12’nci derece 3’üncü kademe intibakı üzerinden 01/03/2015 tarihinden itibaren 2.330,91 TL vazife malullüğü aylığının bağlandığı, 2019/10 ayı maaşının 3.783,99 TL olduğu, 5434 sayılı yasanın ek 79 maddesi uyarınca tütün ikramiyesinin ödendiği, ek ödemesinin ödendiği, 5434 sayılı kanunun 12 maddesi ile 56 maddesine göre vazife malullüğü bağlanan erin kuruma tabi hizmeti olmadığından aynı kanunun 89 maddesi uyarınca emekli ikramiyesinin tahakkuk ettirilmediği,
İlk derece mahkemesince, davacının maddi zararlarının tespiti için bilirkişi incelemesi yaptırıldığı, dosyaya sunulan hesap raporu incelendiğinde, meslekte kazanma gücüne göre davacının maddi zararının 258.504,48 TL olarak hesap edildiği, davacıya sağlanan maddi yararın ise zarardan düşülmediği, yarar kalemleri incelendiğinde, SGK tarafından ödenen vazife malullüğü aylığının 2019/10 ay itibarıyla 3.783,99 TL olduğu, bilirkişinin davacının zararını asgari ücret üzerinden hesapladığı, 2019 yılı asgari ücretinin brüt tutarının 2.209,00 TL olduğu net tutarın ise 1603,00 TL olduğu değerlendirildiğinde, zararlandırıcı olaydan dolayı idarenin davacıya sağladığı yararın bilirkişi raporunda tespit edilen tutarın çok üzerinde olduğu, usul ekonomisi gereği bu farkın tespiti için yeniden bilirkişi raporu aldırılmasına gerek olmadığı, davacının aktif ve pasif dönemdeki zararlarının davalı idare tarafından asgari ücretin çok üzerinde bağlanan vazife malullüğü aylığı ile giderildiğinin görüldüğü,
Öte yandan; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Taleple Bağlılık İlkesi” başlıklı 26. maddesinin 1. fıkrasında; “Hakim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir.” hükmüne yer verildiği,
İdari Yargılama hukukunun yerleşik içtihatlarından biri olan “taleple bağlılık ilkesi” uyarınca, idari yargı merciilerinde açılan davalarda mahkemelerin, davacının istemi ile sınırlı inceleme yapabileceği, istemi genişletecek veya daraltacak biçimde karar veremeyeceğinin açık olduğu,
Bakılan uyuşmazlıkta; davacının başvuru, dava, istinaf ve temyiz dilekçeleri bir bütün olarak değerlendirildiğinde; davacının, dava dilekçesinde, zararlandırıcı olay nedeniyle meydana gelen maddi ve manevi zararları talep ettiği, davacının maddi zararlarının bilirkişi marifetiyle tespit edilmesi ile birlikte; maddi zarar kalemlerinin ortaya çıkarıldığı, bu zarar kalemlerinin; geçici iş görmezlik ve meslekte kazanma gücü olduğu, tespit edilen zarar kalemlerinin rapor ile davacıya tebliğ edildiği, davacının bilirkişi raporuna itirazının sadece maddi zararın miktarı ile sınırlı olduğu, efor tazminatı kaleminin hesaplanmadığı ile ilgili bir itirazının olmadığı, davacının tespit edilen tutar üzerinden davasını ıslah ettiği ve dolayısıyla taleplerinin netleştiği, davacının maddi tazminata ilişkin istinaf dilekçesinde; maddi tazminatın, kaybedilen bedeni çalışma gücünden dolayı, daha yüksek olması gerektiği itirazında bulunduğu, temyiz dilekçesinde ise; vazife malullüğü kapsamında bağlanan aylıkların yarar sayılmaması gerektiği yönüyle itirazlarda bulunduğu, davacının hiç bir aşamada efor tazminatı talebinin bulunmadığı, efor tazminatının hesaplanmadığı yönünde bir itirazının da olmadığı değerlendirildiğinde, efor tazminatı yönünden hüküm kurulmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle bozma kararına uyulmayarak maddi tazminat istemi yönünden davacının istinaf başvurusunun reddine, davalı idarenin istinaf başvurusunun kabulüne, kararın maddi tazminatın kabulüne ilişkin kısmının kaldırılmasına ve davanın maddi tazminata ilişkin kısmının reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, ısrar kararının Anayasa’da yer alan mülkiyet hakkının ihlali niteliği taşıdığı, efor tazminatı ve diğer tüm maddi tazminat kalemlerinin ödenmesi gerektiği, tüm maddi tazminat kalemleri yasada maddi tazminat adı altında yer aldığı, tek tek saymaya bile gerek olmayıp maddi zarar veya maddi tazminat denmesinin dahi yeterli olduğu, Bölge İdare Mahkemesince dar yorum yapılarak hak kaybına neden olunduğu, dosyada yer alan evraklardan da görüleceği üzere birçok yerde tazminat miktarının yetersiz olduğu, organ kaybının bedelinin hükmedilen tutar kadar olmaması gerektiği, miktarın az olduğu ve efor kaybının da istendiğinin ifade edildiği, ayrıca vazife malullüğü aylığının rücua tabi olmadığının dikkate alınmadığı ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, ısrar kararının hukuka ve usule uygun bulunduğu, davacı tarafından temyiz dilekçesinde ileri sürülen sebeplerin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı, istemin reddi gerektiği savunulmaktadır.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ … DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü ile … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra dosya tekemmül ettiğinden yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE:
MADDİ OLAY :
… ili, … İlçe Jandarma Komutanlığında jandarma komando er olarak askerlik görevini yapmakta iken, 21/10/2014 tarihinde icra edilen 25 metre sıfırlama atışı esnasında keskin nişancı tüfeği mekanizmasının üst kapak arka tarafından fırlayan iğnenin sağ gözüne batması sonucunda yaralanan davacı tarafından, dava konusu olayda davalı idarenin hizmet kusuru bulunduğu ileri sürülerek, uğradığı iş ve kazanma gücü kaybı ile manevi zararının tazmini talebiyle davalı idareye yaptığı 04/09/2015 tarihli başvurunun zımnen reddi üzerine fazlaya ilişkin hakları saklı olarak sürekli işgücü kaybı, efor kaybı ve ekonomik geleceğin sarsılmasından kaynaklı zarar karşılığı 500,00 TL (miktar artırım dilekçesiyle 258.504,48 TL), gelecekteki tedavi masrafları karşılığı 250,00 TL ve geçici işgöremezlik zararı karşılığı 250,00 TL maddi tazminat ile çektiği acı ve keder karşılığı 20.000,00 TL (miktar artırım dilekçesiyle 50.000,00 TL) manevi tazminat olmak üzere toplam 308.504,48 TL tazminatın ödenmesine karar verilmesi istemiyle temyizen incelenen dava açılmıştır.
İLGİLİ MEVZUAT :
Anayasa’nın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır.
İdare, kural olarak yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.
Kusursuz sorumluluk, kamu hizmetinin görülmesi sırasında kişilerin uğradıkları özel ve olağan dışı zararların idarece tazmini esasına dayanmakta olup; kusur sorumluluğuna oranla ikincil derecede bir sorumluluk türüdür. Başka bir anlatımla idare, yürüttüğü hizmetin doğrudan sonucu olan, idari faaliyet ile nedensellik bağı kurulabilen, özel ve olağan dışı zararları kusursuz sorumluluk ilkesi gereği tazminle yükümlüdür. Bu bağlamda, kamu görevlilerinin görevini yaparken, görevi nedeniyle uğramış olduğu zararların da kusursuz sorumluluk ilkesi uyarınca tazmini gerekmektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31. maddesinin atıfta bulunduğu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 266. maddesinde, “Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir.” hükmü düzenlenmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Taleple Bağlılık İlkesi” başlıklı 26. maddesinin 1. fıkrasında, “Hakim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir.” hükmü yer almaktadır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Israra konu hususun, davacının dosya kapsamında sunmuş olduğu ek beyan dilekçesi dışındaki dilekçelerde açıkça efor tazminatının tazmin edilmesi talebine yer vermemiş olması sebebiyle, davacı tarafından başvuru, dava, istinaf ve temyiz dilekçeleri ile talep edilmeyen çalışma gücü (efor) kaybına ilişkin hüküm kurulamayacağı noktasında olduğu anlaşılmaktadır.
Bakılan davanın, görevli yargı kolu olan Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde 16/11/2015 tarihinde açıldığı, dava açılırken uğranılan zararın karşılığı olarak şimdilik 1.000 TL maddi tazminat ile 20.000 TL manevi tazminat talebinde bulunulduğu, Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin yargılama faaliyetinin 27/04/2017 tarihi itibarıyla sona ermesi üzerine dava dosyasının uygulama Kanunları uyarınca görevli yargı kolu ve yeri olarak belirlenen idari yargı yerine gönderildiği görülmüştür.
Dosyanın idari yargı yerine gönderilmesi üzerine davacı vekili tarafından 26/01/2018 tarihinde sunulan dilekçe ile 1.000,00-TL olarak belirlenen maddi tazminat isteminin kapsamının açıklandığı, bahsi geçen dilekçe ile sürekli işgöremezlik ve güç kaybı-efor kaybından kaynaklanan zarar için 250,00-TL, geçici işgöremezlik nedeniyle uğranılan zarar için 250,00-TL, gelecekteki tedavi masrafları karşılığı 250,00-TL ve ekonomik geleceğin sarsılmasından dolayı 250,00-TL olmak üzere toplam 1.000 TL maddi tazminat talep edildiği beyan edilmiştir.
Bu durumda, her ne kadar ısrar kararında davacının başvuru, dava, istinaf ve temyiz dilekçeleri bir bütün olarak değerlendirildiğinde; davacının, hiç bir aşamada efor tazminatı talebinin bulunmadığı, efor tazminatının hesaplanmadığı yönünde bir itirazının da olmadığı bu nedenle efor tazminatı yönünden hüküm kurulmasının mümkün olmadığı ifade edilmiş ise de, yargı kolunun değişmesi üzerine sunulan 26/01/2018 tarihli dilekçede açıkça güç (efor) kaybı zararından kaynaklı zararının da talep edildiği anlaşılmaktadır.
Bu durumda, Bölge İdare Mahkemesince, aktarılan açıklamalar doğrultusunda davacının aktif ve pasif dönemde efor (güç) kaybından kaynaklanan maddi zararının bilirkişi marifetiyle hesaplanarak davacıya ödenmesine karar verilmesi gerektiğinden, davacının maddi tazminat isteminin reddine karar verilmesine ilişkin temyize konu Bölge Mahkemesi ısrar kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1.Davacının temyiz isteminin kabulüne;
2.Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle kısmen kabulüne, kısmen reddine ilişkin İdare Mahkemesi kararına yönelik yapılan istinaf başvurusunun davacı yönünden reddi, davalı idare yönünden istinaf başvurusunun yukarıda özetlenen gerekçeyle kabulü, kararın kaldırılması, maddi tazminata ilişkin kısım yönünden davanın reddi yolundaki … Bölge İdare Mahkemesi … İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı ısrar kararının BOZULMASINA,
3.Kullanılmayan … TL yürütmeyi durdurma harcının istemi hâlinde davacıya iadesine,
4.Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın … Bölge İdare Mahkemesi… İdari Dava Dairesine gönderilmesine, 21/10/2024 tarihinde kesin olarak oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
X-Temyiz edilen kararla ilgili dosyanın incelenmesinden; … Bölge İdare Mahkemesi… İdari Dava Dairesinin temyize konu … tarih ve E:…, K:… sayılı ısrar kararının, usul ve hukuka uygun bulunduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı anlaşıldığından, temyiz isteminin reddi ile kararın onanması gerektiği oyuyla, karara katılmıyorum.